Mööö mööö diye bağırır Çiftliğinde Aali baa baa nıIn

A -
A +

Eğer mektepte müzik muallimi yoksa yerine coğrafyacı girer: Kim türkü söyleyecek? Tamam, sen oku! Bu kadaaar.  

Orta mektepteyim. Sene başı daha. Yeni müzikçi gelmiş, “Pazartesi beşer lira getiriyorsunuz çocuklar, flüt dağıtacağım sınıfa!”
Abilerim ablalarıma sordum, “Sakın ha” dediler, “bulaşma! Flütlüler müsamere için nefes tüketir, flütsüzler bahçede oynar. Hem bak bunun sonu kırmızı papyon haberin ola!”  
Beş lira bir şey değil de papyon bizi bozar, kravattan kurtulamadık, bir de bu dert çıkmasın başımıza.
Neyse günü geldi. Numarası okunan kalkıyor, parayı masaya bırakıyor, plastik bir flüt sıkıştırıyor koltuğunun altına.
-325!
Ses çıkarmadım.
-325 dedim, duymuyor musun?
Kalktım, “Bizim durumumuz yok Hoca’m” (THK zarflarından biliyorum, bu cümle her zaman iş yapar.)
-Kolunda saat var ama.
-Para etmez Hoca’m, tel maşa.
-Ceymisbond çanta (büyük statü) kullanıyorsun ayrıca.
Ani bir kararla çantayı alıp masasına bıraktım, “Size hediyem olsun hocam.”
Taş bulamayınca kale direği yaptığımız için pandizotları yol yol yolunmuş, sapı kirden kabuk bağlamış âdeta. İğrenir gibi baktı, “Şunu kaldırır mısın masamdan?”
-Problem değil, beğendiyseniz kalabilir Hoca’m.  
-Kaldır dedim sana!
Kolonya çıkardı mendille siliniyor, sanki vebalı var karşısında.

SEVMEYEN ÖLSÜN MÜ?
Sırama dönerken “Al şu flütü” dedi, “olunca ödersin tamam. Bak mandolin dayatmıyorum sana, üç on kuruş para!”
-Unuturum falan, hak geçmesin sonra.
-Gel benden olsun.
-Benden olmaz Hoca’m, yorulma.  
Hem flütle ne gibi bir gelişme sağlıycam ya? Sipsi zortlatınca, zekâmız mı artacak? Zaten sadece kızlar üfler, erkekler çalar gibi yapar. İçi tükürük dolunca, savururlar “şap” birinin sıfatına.
Abi bi’ tıngırtı alerjisi başladı mı bende? Millîsi, gayrimillîsi yok, gitar yerine ut, viyola yerine kabak kemane savunanlardan değilim, alayına... Batsın bu dünya.  
Yağlı güreşleri severdim, Sarayiçi’nde davul sesinden duramadım inan. Gün boyu car car zurna? Zaten temmuz sıcağı, öğleye doğru nasıl uyku bastı anlatamam, pehlivanlar da mayıştı, birbirlerine yaslanmış öööle itişiyorlar ayakta.

DUY DA İNANMA
Efendim “müzik eğitimi, saygı, sevgi, iş birliği, dürüstlük, özgürlük, vatanseverlik ve paylaşma bilinci” kazandırıyormuş tüllaba. MEB öyle diyor sayfasında.
Sahi bunu yazan inanıyor mu acaba? Sovyetler kadar müziğe eğilen yoktu, kaçmak için ölümüne yürüyorlardı mayınlara.

Lisede iki şey sorarlar: Fen mi edebiyat mı? Resim mi müzik mi?
Mahalle baskısı bunaltıcıdır, sıkıysa fen yazma. Doktor mühendis olcaz ya.
Bana kalsa ne fen ne edebiyat. Kafadan motor sanat. Bırakın açayım karbüratörcümü, kimseye bulaşmadan çorbamı kaynatayım kenarda.  
Yapacağımı biliyorum da, giriş için veli imzası şart koşulmasa...
İkinci sorunun cevabı tabii ki resim, kendi kendime çizer boyarım, artık ne kadar olursa.
Ama orta mektepte öyle bir şansın yok. Müzik de göreceksin illa.

COĞRAFYACI CANDIR
Eğer mektepte musiki muallimi yoksa yaşadın. Yerine coğrafyacı girer: Türkü bilen var mı çocuklar?
Eller kalkar.
-Tamam sen söyle.
Zaten on dakika sonra kırar “Ben şu yazılıları okuyayım, siz de isim şehir oynayın, ses çıkarmayın ama!”   
Meslekten gelen müzikçi ise sizi akorda kalkar. Bizim hocanım da onlardan. Yaşı genç ama akademili. Çekiyor taburesini, gözler kısık, sanki bir şeyler dinliyor uzaydan, sonra kafasını şöyle bir geriye attırıyor, parmaklarını koyuyor piyanonun tuşlarına. Dan din don.   
-Bu çaldığım neydi?
-Re minör.
-Aferin artı.
-Din dan don.
-Sen söyle bu ne?
-Do majör.
-Müspet.

KULAK MI BUDAK MI?
Ve sıra gelir ben fukaraya. “Dandiridindon”
Kekelerim “Be bemol.”
-Salak oğlum, be diye bir nota mı var?
-Re diyecektim Hoca’m.
-Bunun neresi re? Çocuk çıldırtma!
Bir daha çalar. “Dikkatli dinle bak!”  
-Cevap veriyorum fa. Evet son kararım la.
-Dinle evladım dinle, kafadan atma… Kulağını açsana.
I ıh olmayacak galiba. Saçma belki ama “doremifasollasi”yi “doğrama fasullesi” şeklinde şifrelemişim, yoksa gelmiyor aklıma.
-Hımmm. Söylemedik ne kaldı? Mi mi acaba?
-Bulmaca çözmüyoruz burada, bak içinde diyez de yok. Ne kadar bariz aslında.
-Hoca’m her sefer biliyordum da (inanma) sanki bunun sesi bozulmuş biraz.
Torpido yancılık yapar “Evet Hoca’m bir gariplik var, içine fare girmiş olabilir mi acaba?”
-Farenin ne işe var burada?
-Siz bilmiyorsunuz Hoca’m, burası bodrum kat, akşamları fink atıyorlar koridorda.
-Koş Torpido, hademe gelsin bi’ baksın şuna.
-O ne anlayacak?
-Öyle demeyin Hoca’m, gaz ocağı tamiri bile yapıyor.
-Devletin piyanosuna dokundurtamam kusura bakma! Bak yine ne çaldığımı unutturdunuz bana!
-Ya tamam Hoca’m yaz nakıs gitsin, üzme kendini boşuna.
Bu kadın beni kesin bırakır. Neyse dert değil. İkmal imtihanında İstiklal Marşı söyletiyor, bi’ beş verip salıyorlar dışarıya. Eğer “…laaaayacak o benim” de sesini titretirsen âlâ, puan bile alabilirsin. Sağlam yerden haber geldi bana.

ÇİFTLİĞİ YANASICA
Yine bir müzik dersi. Viyana Flarmoni Orkestrasındayız sanki, hanımın elinde galeta neyin bi’ çomak, daldırıp daldırıp çıkarıyor, daireler çiziyor havada.  
“Haydi şimdi hep beraber söylüyoruz. Aaali Baba’nın bir çiftliği var.”
Tüylerimi diken diken eden bir parça. Nasıl da mö möö diye böğürüyorlar. Zaten ergen sesi, kartlaşmış olmuş tahta.
Gözü yine bende, “Katılsana evladım, niye bakıyorsun tavana?”
-Ya sevmiyorum Hoca’m, komik ve çocukça… Koca adam olduk, daaa ne Ali Baba’sı ya?
-Buradaki ritmi yakalamalısın ama.
-Oho o eğer ritim de Ali Baba’ya kaldıysa? Yok mu başka bi’ şey şu dünyada?
Torpido kenardan başlar “Hatasız dım dım dımıdım, kul olmaaaaaz!”
Bütün sınıf takılır, katılır, ses görülmemiş bir şekilde artar.
Felaket sinirlenir “Bilmem ki bu ilkel şeyleri kim sokuyor kafanıza?”

YURTTAN SESLER
-Dadaş uzun hava çeksin o zaman. Arkadaşlar istiyor muyuuuz?
-İsteriz!..  İsteriz!..
-Evet kardeşim seni dinliyoruz.
-Dün geceeee yâr haaanesinde yastığım birdaaa şidiii…
Yanık bir ses. Bakıyorum da rahatsız olmuşa benzemiyor.
Bitiyor parmaklar havada, Estergon’u söyliyeyim mi? Finduğu kuruttin mi? Telgrafın telleri?
-Oturun bakiyym! Dersimize dönüyoruz, evet nerde kalmıştık? Ali Baba!
Mektep halkın söylediklerine kapalı, dönüştürmeye çalışır zorla. Bir nevi zorba!
TRT ayrı dert, sonatlar, aryalar, konçertolar...  Yok, allegretto, andantino, pianissimo… Efendim şimdi de Niccolò Paganini’den La Campenenella! Oopus bilmem kaçtan, kaça kadar, mezzo forte ayarında.
Uzatmayalım... Müzik derslerinin resmime faydası oldu, onlar söylediler, ben karaladım kenarda.

BOYA KAPORTA
Sayfada dağ, dere, deniz ve bir şose olurdu mutlaka. Kaptıkaçtılar, cankurtaranlar, cip, cemse (GMS) ve bilumum tekerlekli vasıta…
Hatta bir gün baktı baktı, “Sağ alt köşe boş kalmış” dedi bana.
-Oraya tamirci çizeceğim Hoca’m, oto elektrik, rot balans, çıkma lastik filan...
-Vazgeçmeyeceksin yani?
-Asla!
Neticede ikmale kaldım. İmtihanda yine karşılaştık, beklediğim gibi İstiklal Marşı okutmadı, İtalyanca bir şeyler sordu. Çıkaramadım, Milan ya da Juventus’un kadrosunu sorsa sayabilirdim oysa.
O da gereğini yaptı kırık not verdi. Söyleyecek sözüm yok ona.
Hayır sene kaybetmedim. Sağ olsunlar ÖKK ile geçirdiler sonunda.
Efendim ÖKK “Öğretmenler Kurulu Kararı” oluyor.
Bazıları “Öküz Kalacaktın Kurtarıldın” şeklinde açıklar, o başka.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.