500 yıllık hukukumuz var

A -
A +

O günlerde Avrupa’da nüfusu 100 bini aşan üç şehir vardır, İstanbul, Edirne ve Belgrad!

Bugün 31 Ağustos 2021...
Eğer takvime bakmasam fark edemeyecektim, 500 sene evvel bugünlerde Belgrad elimize geçmiş ve dört asır bayrağımız dalgalanmış surlarda.
Malum bir şehrin Türklerin eline geçmesi kapılarının ötekilere kapanacağı manasına gelmez, ahali yine evinde oturur, işini yapar, kilisesine rahatlıkla girer çıkar.
Bu arada şehir canlanır, üretim, ticaret ve nüfus artar, sakinleri daha fazla kazanırlar.
Belgrad’a birkaç defa gitmiş, resimlerini çekmiştim ama karambole geldik, anlatamadık okuyucularımıza. Kısmet bugüneymiş, gazetecilikte hiçbir malzeme zayi olmuyor, koyun dursun kenarda.
Efendim Belgrad düzgün ve yeşil bir şehir, parklar planlı bir şekilde yedirilmiş binaların aralarına. Orta Avrupa’nın önemli nehirlerinden Sava Tuna’ya karışıyor ve beraber yürüyorlar bundan sonra...
Romanya, Karadeniz, Marmara...
Belgrad, Osmanlı nehir donanmasının önemli üslerinden biri. Bu sayede Almanya, Avusturya, Macaristan, Sırbistan, Hırvatistan, Slovakya, Bulgaristan ve Eflak Boğdan’a ulaşabiliyoruz rahatlıkla.

BEO (BEYAZ) - GRAD
Grad Slavca şehir demek, Razgrad, Starigrad (Eskişehir), Novigrad (Yenişehir), Leningrad, Stalingrad gibi mesela…
Hani bizdeki Akşehir, Nevşehir, Kırşehir, Beyşehir hesabı. Bir de “ya” ekimiz var ayrıca, Antalya, Alanya, Sakarya, Amasya, Hanya, Yanya, Konya...
Belgrad beyaz şehir manasına geliyor, ecdat ise “Darülcihad” diye anıyor.
Efendim Tuna boylarında ilk çağlardan beri beldeler kurula gelmiş, değişik kavimler yerleşmiş. Slavlar, Franklar, Romalılar, Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Macarlar…
Birinci ve İkinci Haçlı seferinde ordu Belgrad’da konaklıyor. Friedrich Barbarossa’nın peşine takılan 190 bin arızalı kusurlu hareketler yapıyor, şehrin canına okuyor.

500 yıllık hukukumuz var

MURAD, MEHMED, SÜLEYMAN
Sırplar I. Kosova’da (1389) güney topraklarını Osmanlı’ya kaptırınca Stefan Lazarevic  Belgrad’a sarılır adeta. Surları güçlendirir, kuleler yaptırır, halka korku pompalar. Kaleye sığınanları doğru, müdafaa hattına.
Belgrad’ı ilk defa II. Murad kuşatır ama alamaz. Ciddi bir mukavemetle karşılaşır, o sıra sari hastalıklar da yayılınca...
Babasının yarım bıraktığı işi Fatih tamamlamak ister, netice çıkmaz, hatta sultan da yaralanır o kargaşada.
Papa III. Callixtus bunu büyük bir zafer gibi görür, Hunyadi Yanoş’u kahraman gibi karşılar ayakta.
Hâlbuki Belgrad alınacaktır, bugün olmazsa yarın, bir gün mutlaka!  
Kanuni devrinde Osmanlı çok güçlüdür, sultan Macaristan seferine çıkmışken Belgrad’ı da alıverir, katar topraklarına (1521)
Sultan Süleyman ahaliden bir kısmını alır götürür İstanbul’a.
“Nereye” diye sormayın, biliyorsunuz. Belgrad Ormanları ve Belgrad Kapı civarına.

KUBBELER SERPEN ORDU
Kanuni sanatkâr bir padişahtır; yorgun şehri tamir, tezyin ve tahkim ile kalmaz, zahire ambarları, tophaneler, baruthaneler yaptırır.
Tuna donanması burada yatar, ücreti mukabilinde yüzlerce martolos (Sırp asıllı denizci) çalıştırırlar.
Fetihten 15 yıl sonra (1536) dört cami etrafında dört Müslüman mahallesi şekillenir.
1560’ta ayan beyan İslami hüviyet kazanır. Zigetvar Seferi’nde vefat eden Kanuni’nin cenazesi buraya getirilir, namazı Hünkâr Tepesi’nde kılınır cemaatle.
Evliya Çelebi, Belgrad’da 217 cami, 13 mescit, 17 dergâh, 9 darülhadis, 8 medrese, 7 hamam, 21 han ve 6 kervansaray olduğunu yazar.
Ticaretin nabzı 3.700 dükkânlı Sûk-ı Sultani’de atar. Sırplar ve Yahudiler de zenginleşir, servetlerine servet katarlar.
Viyana kuşatması bize Avrupa’nın anahtarını sunacaktır ama olmaz, aksine hücumlar şiddetlenir, bazı yerler elimizden çıkar.  Belgrad, zaman zaman sıkıntılı günler yaşasa da (Pasarofça, Ziştovi) Berlin Anlaşması’na kadar (1878) bayrağımız dalgalanır burçlarda.

KORUSALARMIŞ VAR YA
Şehir, I. Cihan Harbi’nde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na sunulur, 1918’de Yugoslavya Krallığı’nın merkezi olur. Bir süre de Alman işgali yaşar.
Bunların üçü de acımasızdır, üç yüzü cami olmak üzere sayısız eserimizi (çeşme, sebil, türbe, mektep, medrese) yakar yıkarlar
Taliban birkaç heykel tahrip etti diye on yıllardır davul çalan Batı, sesini bile çıkarmaz.
Hâlbuki Sırplar, turist kafilelerini alıp doooğru Kalemajdan’a (Kale Meydanı’na) götürüyor, İstanbulkapı’yı, Saatkapı’yı ve Defterdarkapı’yı gezdiriyorlar.  Osmanlıdan kalan diğer eserleri de korusaydık diyenlerin sayısı az değil, düşünün binbir gece masalı gibi, ne turist çekerdi ama.
Savaş yıllarında Türk topraklarında tek kilise manastır yıkılmaz, kimseye baskı yapılmaz. İmparatorlukla, kabilenin farkı, medeniyet deniyor buna.

NEHİR GEÇEN ŞEHİR
Belgrad Kalesi yaklaşık 2 bin yıllık, ancak o kadar çok elimizden geçmiş ki, Osmanlıyım diye bağırıyor âdeta.
İçinde türbeler, saat kulesi ve askerî müze var. Toptan tanktan hoşlananlara çok malzeme çıkar.
Seyir terasındaki çıplak adam heykeli 1928’te dikilmiş, Türklerden kurtuluşlarını kutluyorlar güya.
Kalenin manzarası muhteşem, şehir ve nehir ayağınızın altında.
Hele akşam saatlerinde ufuk kızıllaşıyor, sokaklar kararıyor, lambalar üçer beşer yanmaya başlıyor. Sava üzerindeki köprüler aydınlanıyor, yük ve gezi tekneleri suları yarıyor şavkını  saça saça.  
Sava Nehri üzerinde Ciganlija adasında spor tesisleri diziliyor sıra sıra. Golf, tenis oynayanlar, basket atanlar, yelken açanlar, su kayağı yapanlar...
Koşmaktan, zıplamaktan, bisiklete binmekten hoşlanıyorlar.
Ne yalan söyleyeyim bizden daha atletik ve boylu poslular.

BAJRAKLİ DZAMİJA
Sırbistan’ın nüfusu 7 milyon civarında ve neredeyse dörtte biri Belgrad’da yaşıyor.
Taşradaki köyler kasabalar boşalmış, gençler tarım ve hayvancılıkla uğraşmak yerine Batı Avrupa’da çalışmayı tercih ediyor.
Elbette ekseriyet Sırp. Ortodoks, Katolik, Protestan ile Yahudiler ehemmiyetsiz miktarlarda.
Şehirde 30 bini aşkın Müslüman var ve çok yalnızlar. En ciddi sıkıntıları kıyafet. Müslüman bir hanımefendinin manto, pardösü, eşarp bulması mümkün değil burada.
Mağazalardaki elbiseler çok dar ve çok kısa, varla yok arasında...
Takke, tespih, misvak, elifba o kadar kıymetli ki anlatamam. Paran olsa da bulamazsın zira.
Belgrad’da sadece bir cami var. Gospodar Jevremeva Sokaktaki Bajrakli Dzamija (Bayraklı Cami).
Zikrolunan mabed 1575’te inşa edilmiş, Avusturya’nın hâkim olduğu yıllarda kiliseye çevrilmiş. Yoksa diğerleri gibi yıkılıp gidecekmiş.
Yıllar sonra cemaatine kavuşmuş ve bir bayrak asılmış o günün hatırına. Evet o yeşil hilal minaresinde dalgalanıyor hâlâ.
Terazije Caddesi adını Türklerin inşa ettiği su terazisinden alıyor. Muhit zamanla itibar görüyor, gelişiyor. Oteller, lokantalar, mağazalar, sinemalar... Caddenin iki yanında art nouveau tarzı binalar. Tasmajdan (Taşmeydan) deseniz ona keza.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.