İstanbul'a sahip çıkalım!

A -
A +

Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim, bugün yaşıyor olsaydı acaba "Bu Şehr-i Stanbul ki, bi misli behadır/ Yekpare sengine acem mülkü fedadır..." mısralarıyla başlayan şiirine nasıl bir yenilik getirirdi? Veya Necip Fazıl; "Toprakla su yalnız onda ermiş visale/ Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale..." mısralarına neler eklemek isterdi? O Şehr-i Stanbul ki, sembolleri olan Selatin Camileri bakımsız, minarelerin boynu bükük! Fatih ve Bayazıt Camileri yıkılma tehlikesi ile yüz yüze... Bugünlerde medyanın sayfalarını, Boğaz köprüleri ve onlara bağlantı sağlayan viyadüklerin deprem ihtimaline karşı dayanıklılık durumları ile ilgili haberler dolduruyor. Haberlerde bol miktarda laf var. Yetkili-yetkisiz, bilgili-bilgisiz, her kafadan bir ses çıkıyor. Ama lafın ötesinde gözle görülür, elle tutulur bir şey görünmüyor ortalıkta. Halbuki, işin uzmanları 30 yıl içerisinde büyük bir depremin yüksek ihtimal olduğunu haykırıyorlar. 1999 yılında iki büyük depreme hazırlıksız yakalananTürkiye hâlâ daha onların yaralarını saramamışken, onlara nisbetle küçük çaplı denilebilecek Sultandağı Depreminde de iyi bir performans gösteremedi. Aradan geçen bir haftalık zamanda hâlâ daha çadır meselesi bile tam olarak halledilebilmiş değil... İstanbul'un depreme karşı hazır olması ise apayrı, devasa bir mesele. Her şeyden önce ciddi bir plan-program gerektirir. Resmi beyanlara bakılırsa bu planlar zaten yapılmış! Fakat gerçekte durum böyle midir? Sultandağı Depremi sonrası yaşananlar, daha önce duyduğumuz "Türkiye depremlerden büyük dersler çıkardı..." şeklindeki beyanların ayağının pek de yere basmadığını gösterdi. Onun için beyanlardan ziyade uygulamalara ve fiili duruma bakmak lazım. Depreme hazırlık öyle göstermelik birkaç adımla olmaz. Bu baştan aşağıya bir sistem meselesidir. Yani daha Türkçesiyle, yapılarının yüzde altmışı kanunsuz ve kaçak olan dev metropolün her metrekaresinin, parsel parsel, sokak sokak incelenmesi ve gereğinin yapılmasıyla bu iş mümkündür. Sadece yapı meselesi değil tehlikeli madde ve tesislerin de doğru bir incelemeye alınması lazımdır. Mesela Ambarlı Limanı çevresindeki LPG Dolum Tesisleri ile artık şehir içinde kalmış olan termik santralin durumu da mercek altına alınmalıdır. Deprem anında bunların arzedeceği tehlike çok iyi hesaplanmalı ve dikkate alınmalıdır. Bunun da ilk ayağı merkezî ve mahallî idarenin işbirliği yapmasıdır. Ancak son zamanlardaki bazı gelişmeler, işbirliğinin tam aksine İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin elinin kolunun iyice bağlanmaya çalışıldığını haber veriyor. Eğer yapılan hatadan geri dönülmezse, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin 600 trilyonluk geliri tırpanlanmış olacak. Bırakın yeni hazırlıklar yapmayı, başlanmış işler bile yarım kalacak. Belediye Başkanı Sayın Ali Müfit Gürtuna, iki haftadan beri bu durumu kamuoyuna aksettirmek için çırpınıyor. Ama şu ana kadar İstanbullulardan doğrusu pek bir ses seda çıkmadı. Bütün İstanbulluların, İstanbul'u Necip Fazıl gibi, "İstanbul benim canım, vatanım da vatanım..." diye hissederek sevenlerin, bu "Dünya İncisi"ne sahip çıkması gerekiyor. Gerçek sevginin gereği sahip çıkmaktır. Aksi halde yarın ah-u vah etmenin bir manası da, faydası da olmaz. Gün bugündür. Eğer takrar çöp yığınları ve susuzlukla tanışmak istemiyorsak, yol ortasında çukurlara düşmek istemiyorsak, İstanbul için el ele verelim... Haydi İstanbullular ses verin!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.