Liderler toplantısı, MGK ve Başkent Hastanesi

A -
A +

Türkiye'nin gelecek elli yılını şekillendirecek siyasi kararların hayata geçirilmesi için, önümüzde çok kritik bir altı aylık zaman var. Ama bu altı ayın nasıl geçeceğini kestirebilmek için de, önümüzdeki hafta çok büyük ehemmiyet arz ediyor... Evet, Haziran, Ekim ve Aralık aylarında Avrupa Birliği'nin çeşitli seviyelerde yapacağı toplantılar, Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin başlaması bakımından hayati önem taşıyor. Eğer aralık ayına kadar Türkiye, AB'nin beklediği reformları gerçekleştiremezse, son treni de muhtemelen kaçırmış olacak! Ve bu da ülkenin gelecekteki en az elli yılını derinden etkileyecek. Elli yıla yakın bir uğraşının hüsranla sonuçlanıp, bir elli yılı daha da alıp götürmesini önlemek için belki de son fırsat önümüzde duruyor. Bu sebepledir ki, tehlike çanlarının çaldığını fark eden Cumhurbaşkanı, şimdiye kadar özenle uzak durduğu aktif müdahaleye mecburen başvurma ihtiyacı hissetti. Bundan önce, koalisyon ortağı parti liderlerinin, kerrat ile aralarında gerçekleştirdikleri toplantılardan, en önemli konularda hâlâ daha bir konsensüs sağlayamamış olmaları bu sonucu hazırlamış oldu... Şöyle ki, Haziran ayı sonuna kadar, ana dilde yayın ve olağanüstü hal uygulaması meselesi çözüme kavuşmazsa, üyelik müzakerelerinin başlaması çok zor. Zira bu konular, 1993 tarihinde belirlenen Kopenhag Kriterleri'nin birinci umdesiyle ilgili. (Hukuk devleti uygulaması, insan hakları uygulaması ve azınlık haklarına saygı...) Türkiye'nin azınlık kavramı konusunda, ihtirazi kaydı var. Zira Türkiye, azınlıklar konusunda Lozan Anlaşması'ndaki tanımlamayı kabul ediyor. AB ise bunu farklı yorumluyor ve her fırsatta Kürt kökenli vatandaşlarımızı da azınlık kavramının içine sokmaya çalışıyor. Bu ise ana dilde yayın meselesini çetrefil hale getiriyor. Cumhurbaşkanı Sezer'in bu günlerde gerçekleştireceği liderler zirvesinde, ağırlıklı olarak işte bu meseleler; ana dilde yayın, olağanüstü hal uygulaması ve idam cezası tartışılacak. Hükümet içinde, MHP'nin çözümü engellediği iddiaları ve zamanın da giderek kısalması Sezer'in bu yola başvurmasındaki başlıca saikler. Bu meseleler, 30 Mayıs'taki Milli Güvenlik Kurulu Toplantısında da görüşülecek. Ancak bu toplantıya Ecevit'in katılıp katılamayacağı belli değil. Zira başbakanın ne zaman hastahaneden çıkacağı ve ne zaman işbaşı yapacağı da belli değil! Bir önceki yazımızda (Yarı mobilize, tam mobilize), Ecevit'in kaç çeşit hastalıkla malul olduğunun bilinmediğini yazmıştık. Dünkü bazı gazete haberlerinde Başbakanın hastalık sayısı 11 (yazıyla on bir) olarak belirtiliyor. Ama bu konuda resmi açıklama olmadığı için durum hâlâ müphem. Bu hastalıkların ve sayısının doğruluğu irdelenmeye muhtaç... Neyse bunu da azımsamamak gerekir. Zira devlet ve hükümet kanadında uygulanan ketumiyet sebebiyle ve bir kısım medyanın da hesaplı katkısı ile, pek çok ülke gerçeğinin halkın bilgisinden saklandığını her seferinde dile getiriyoruz. Resmi onaylı olmasa bile, hatta doktorların beyanı hep aksi yönde olsa da, Başbakanın sağlığı konusunda yazılanların yine de az şey olmadığını kabul etmeliyiz. Mehmet Barlas'ın dün (Yeni Şafak) yazdığına göre, 8 Ağustos 1938'de Ahmet Emin Yalman, Tan gazetesinde, Atatürk hasta diye haber verdiği için gazetesi üç ay kapatılmış!.. O günlere kıyasla, yine de sansür yönünden hayli ilerlemişiz demek istiyoruz ama, bir de bakıyoruz ki, RTÜK Kanununda o devri çağrıştıran hükümler pattadak gelip karşımıza oturuvermiş. Ve tabii ilk önce AB'den ikaz geliyor; bu kanun AB normlarına aykırı! Başbakan'ın hasta hasta nöbet tutarak Meclis'ten geçirdiği kanun için şimdi yeni baştan düzenleme yapmak gerekiyormuş. Yani AB normlarına uydurulmaya çalışılacakmış... İşte size bir AB'ye uyum çalışması. İki ileri bir geri. Neyse ki başbakanın sabrı ve sağlığı yerinde!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.