Üç yılda neler neler oldu?

A -
A +

Önceki gün Hastahanede 78. yaş gününü kutlayan ve "çalışabilir" raporu alıp taburcu olan Başbakan Ecevit, dün önce kontrol için tekrar hastahaneye gitti ve ardından da basın toplantısı düzenleyerek, hükümetin üç yıllık icraatının değerlendirmesini yaptı... Ecevit'in "çalışabilir" raporu almasının esprisini, mantığını, izahını ve bunun toplum tarafından algılanmasını ve de siyaset ve devlet yönetimindeki geçerlilik fonksiyonelliğini şimdilik bir tarafa bırakalım: Ama pek çoğumuz, televizyonlardan defaatle izledik. Sağlıklıyım ve işimin başındayım diyen, üstelik çalışabilir raporu da bulunan Ecevit'in elleri gibi titreyen sesiyle, kekeliyerek, şaşırarak, karıştırarak önündeki yazılı metni yarım saatlik bir zamanda ne büyük güçlükle tamamlayabildiğini, Başkent Hastahanesi yetkililerine teşekkür ederken kaç defa gaf yaptığını, hiçbirisinin ismini hatırlayamadığı gibi, başhekim yerine genel başkan dediğini hep birlikte hayretle gözledik. Bu noktada sormak lazımdır; Ecevit'in basın toplantısını seyreden halk, onun sağlıklı olduğu yolundaki beyanlarını, ne derece ve nereye kadar güvenli bulabilir? Bunun cevabını aslında dünkü piyasalarda esen havaya bakarak rahatlıkla vermek mümkün! Başbakan diyor ki, "Türkiye artık bu çeşit dalgalanmaları aşmalı..." Doğru, aşmalı ama, hangi becerikli yönetim ve istikrar güvencesi olan siyasi irade ile? Ecevit, dış seyahatlerimi aksatabilirim ama, siyaseti bırakmaya niyetim yok, bu istikrarı bozar... diyor. Buyrun buradan yakın. İstikrar anlayışı ne pahasına olursa olsun koltuğu muhafaza demek mi oluyor? Gelelim hükümetin üç yılına... Dördüncü yıla da bir önemli benzin zammıyla başlayan bu hükümetin üç yıllık iktidar döneminde, ülkenin yaşadığı kriz sayısının hesabını tutmakta bile aciz kaldık. Ama 2001 yılı Şubat krizinin ikinci dünya savaşından bu yana Türkiye'yi en fazla sıkıntıya sokan ve milli gelirin dörtte birini alıp gitmekle kalmayıp, resmi rakamlara göre 1.5 milyon işsiz, binlerce iflas ve yıllarca izi silinmeyecek kalıcı zararlara mal olduğunu artık kendileri de itiraf ediyorlar. Bu hükümet döneminde Ecevit'in çıkarmakla övündüğü 360'tan fazla kanunun birçoğu diğeriyle çelişkili, yeniden düzeltmeye muhtaç ve beklenen neticeyi vermeyen düzenlemeler olarak başarısızlık hanesinde yerini almış bulunuyor! Af meselesi dahil... Ama Ecevit hâlâ ısrarlı: Bu istikrarı, böyle bir şansı bir daha yakalayamayız diyor. Gelin de çıkın işin içinden. Ve bu noktada ortaklar apayrı tellerden çalıyor: Mesut Yılmaz AB için mütevazı adımlar atmak artık yeterli değil diyor. Devlet Bahçeli ise, Abdullah Öcalan'ın dosyasının Meclis'e, kendisinin ise F tipi cezaevine gönderilmesi gerektiği mesajını taa Çin'den veriyor! İnsan sormadan edemiyor: Maksat iş yapmak mı, yoksa günü kurtarmak mı? Hükümet ortakları bu minval üzere iken, BM Genel Sekreterinin "Yerlerinden Edilmiş Kişilerle İlgili Danışmanı" F. Deng, Güneydoğu bölgesinde incelemeler yapıyor... Aman ha!.. Bağımsızlık, ulusal onur, hükümranlık hakkı, içişleri vs. bununla ne derece kabili telif acaba?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.