Seçmenler, adaylar, liderler, partiler... Dikkat dikkat!

A -
A +

Yazının başlığının pazardaki çığırtkanın anonslarına benzemesini hoşgörün lütfen! Zira "aday pazarı" aday adaylığı bölümü ile açılmış bulunuyor. Binlerce (yüksek duhuliye ücreti -partilerin insafına göre yüz milyon liradan iki milyar liraya kadar değişiyor- olmasa belki de on binlerce) kişi bu pazarda boy gösterecek. Ve bir kere daha içimizden ne cevherler çıktığını, ne bulunmaz hint kumaşlarına sahip olduğumuzu görme fırsatını yakalayacağız. Birçokları için bu macera ilk kez yaşanmıyor. Nice müzmin aday adayları var ki, her seçim döneminde, politika mahfillerinde arz-ı endam eder, dost meclislerinde amansız kulisler atar, hatır-gönül, sevgi-saygı, vefa-cefa, hediye(!)-mediye, velhasıl, bütün vasıtaları seferber eder de sonuç yine hüsran olur. Her defasında kırgın, küskün ve me'yus olarak gûşe-i uzletine çekilirler ama yılmazlar, bir dahaki sefere aynı azim ve heyecanla aday adaylığına hazır olduklarını, memlekete hizmet aşkıyla yanıp tutuştuklarını büyük bir şevk ve maharetle dosta düşmana göstermekten çekinmezler! Bu defa seçim apansız geldiği için bazıları çok hazırlıksız yakalandı. Baksanıza seçim sözünü ilk telaffuz edenlerden biri olan Kemal Derviş bile bocaladı ve ancak istifa edebildi. Şurasını da kaydedelim ki, Derviş Hüsamettin Özkan'dan daha da duygusalmış! Ecevit'in vasiyetini bile teslim ettiği Özkan, son görüşmesinde, "Bu kapıdan çıkınca her şey biter..." diyebildiği halde, Derviş; nezaket ve duygusal bağımlılıktan ötürü istifasını huzurda açıklayamamış... Demek ki, ömrünün büyük kısmını realist batılılar arasında geçiren Derviş, yine de şark duygusallığından kurtulamamış. Yani görünen o ki, "Beyaz Türkler"den biri olan Derviş de "Bıyıklı Türk usulü" politika yapacak... Sahi, şu "beyaz Türk-zenci Türk" ya da "bıyıklı Türk-bıyıksız Türk" tabirlerine biraz yakından bakmakta fayda var: Vaktiyle aristokratların Anadolu halkı için kullandığı "Çarıklılar, poturlular, kasketliler vs." deyimlerinin yerini bunlar almış görünüyor. Bu tabirleri pompalayan mutlu azınlığa bir gerçeği hatırlatmak gerekiyor. Eğer sosyolojik olarak bakılırsa, Türk erkeklerinin yüzde yetmişi bıyıklıdır (İstatistikler böyle diyor). Ve eğer siyasi açıdan bakılırsa halkın yüzde yetmişi (hatta sekseni) "zencidir" yani muhafazakârdır. Ekonomik açıdan bakılırsa bu yüzde seksenlik kesim "Öteki Türkiye"dir. Yani mutlu azınlık (siyasi karar vericiler ve ekonomik belirleyiciler) tarafından fakirleştirilen geniş halk tabakasıdır. Üçte biri açlık sınırında, üçte ikisi de fakirlik sınırındadır! Daha açıkçası, ülkeyi fiilen yöneten ve yönlendiren yüzde yirmilik ekonomik ve siyasi elit, toplumun yüzde seksenini bu utanç verici duruma düşürmüş ve şimdi de sözüm ona, bilimsel tanımlamalar getirmeye çalışıyor. Bu çeşit yaklaşımlar amiyane tabiriyle en hafifinden züppeliktir. Bu lümpen yaklaşıma, daha doğrusu halkın zekasıyla alay edenlere yine halkın bir cevap vermesini şahsen bekliyorum... Gelelim absürt tahminlere veya kâbus senaryolarına; Türk halkını yeterince tanımayan, onun her zaman mutedil ve dengeli kararlarını anlayamayan yahut anlamamazlıktan gelenler, 550-0 (Sadece AK Parti'nin barajı geçeceği şeklindeki uçuk senaryo) veya sadece üç partinin barajın üstüne çıkacağı (yüzde 20, ve 10, 10...) şeklinde kötümser tahminler yaparak siyasi ömrünü tamamlamış olan bazı kişileri kurtarmaya çalışıyorlar. Ama komik oluyorlar. Bu çeşit ucuz saptırmalar sonuç vermeyecektir. Ve Türk Halkı bütün bunları boşa çıkarıp dengeli bir tabloyu sandığa yansıtacaktır. Şu anda kararsız gibi görünen veya öyle gösterilen yüzde ellinin üzerindeki seçmen bölümünün 3 Kasım'a doğru nasıl dengeli bir şekilde adres belirlediğini hep beraber göreceğiz. Seçmen dikkatli, yeter ki partiler ve liderleri de dikkatli olsun... Yani telaşa gerek yok!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.