Parti, program, kadro ve beceri meselesi...

A -
A +

3 Kasım'a iki buçuk hafta kalmış olmasına rağmen, her ne kadar hâlâ daha seçimlerin yapılıp yapılamayacağı tartışılıyor ise de, partiler can havliyle sandıktan çıkmak için son kozlarını kullanıyorlar. Ve son günlerde tartışma, en çok kadrolar ile beceri meselesine yoğunlaşmış durumda... Şimdiye kadar muhalefette olan veya iktidarda olmayan, hatta Meclis dışında olan partiler, iktidardakileri beceriksizlikle suçluyor. Bazı partiler de rakiplerinin kadrolarını hedef alıyor ve "Falanca parti bir şey yapamaz. Çünkü kadrosu yetersiz veya tecrübesiz..." tarzında salvo atışı yapıyor. Propaganda atmosferinde kim ne derse havada kaldığı veya kimse üzerine alınmadığı için, nokta atışları dışında söylenenler genellikle duymamazlıktan geliniyor. Şahıs ve parti adresi gösterilerek yapılan hücumlara da aynı tondan yani polemikle cevap veriliyor. Daha doğrusu, cevap yerine yeni bir itham veya hücumda bulunuluyor. Bu minval üzre devam eden monolog zaman zaman seviye de kaybederek çoğu kez kahve dedikodularına iyi bir malzeme oluyor! Ama, bütün sivri çıkışlara ve bol keseden vaatlere rağmen, ne geçmişte, ne de şimdi, siyaseti şekillendirme iddiasındaki liderler ve kadroları, gerçekçi bir yaklaşımla Türkiye'nin sistem meselesini masaya yatıramadılar. Merhum Özal'ı istisna edersek, hiç kimse köklü çözüm denilebilecek bir değişikliğe yönelme cesareti gösteremedi. Özal'ın teşebbüsleri de maalesef yarım kaldı. Sistemde gerekli ıslahat yapılamayınca da iş her zaman olduğu gibi kişisel becerilere, daha doğrusu "kurtarıcılara" kalmış oldu. Hal böyle olunca da tahmin edeceğiniz gibi kurtarıcıların sayısı beklenenein de üstünde çok oldu... Şimdi bütün parti liderlerine ve söylediklerine bakınız; Hepsi kurtarıcı!.. Hatta 1957 yılından beri Meclis'te olan ve artık yürümekte ve konuşmakta bile sıkıntı çeken Sayın Ecevit bile, hâlâ kurtarıcı edalarında. Hiç aşağıdan alan yok. Tabii bu kadar kurtarıcı olunca da ülkemiz bir türlü kurtulamıyor. Hani dokuz kişinin bir yumurtayı taşıma hikayesi... Eğer memleket bazı kurtarıcıların elinden kurtarılabilse, belki de düze çıkma ihtimalimiz belirleyecek. Ama iş sistem ve kaideler yerine şahıslar ve onların marifetlerine kaldığı sürece bu perişan vaziyette berdevam oluruz. Partiler veya kadrolar ne kadar şişirilip parlatılırsa parlatılsın sonuç aynı noktaya çıkar. Onun için dünyayı (ya da Amerikayı) yeniden keşfe gerek yok. Çevremize bakıp, bu işi başaran memleketlerin demokrasi ve siyaset planında uyguladıkları faydalı yöntemleri aynen tatbik etmek kafi. Yeter ki biz, daha fazla zaman ve imkan kaybetmemeye niyetli olalım. Benim liderim senin liderini döver! Aksi halde sırf günü (sandık gününü) kurtarmak için birbirimizle laf yarıştırmaya devam ederiz: Tencere dibin kara, seninki benden kara... Benim kadrom senin kadrondan daha iyi... Neredeyse çocuklar gibi, benim liderim senin liderini döver diyecekler. Seçime 17 gün kala hangi partinin ekonomi ve yönetim programı doyurucu şekilde ortaya konabildi? Anketler, vatandaşın kararsız olduğunu gösteriyormuş. Tabii ki kararsız olacak. Zira karar verebilmesi için önüne doğru dürüst veriler konması lazım. Aksi halde hal-hatır veya kandırma ve değişik ikna yolları etken olacak. Sistem yerine şahıslar, program yerine propagandalar ağır basınca vatandaşın kafası karışacak ve mecburen on güne kadar bekleyecek. Sonunda mecburen sandık başına gidip birilerine verecek ama, çoğu kez verdiği parti veya şahıs içine sinmeyecek. Bazıları da seçimlerden sonra kandırıldığının farkına varıp "elim kırılaydı da falancaya oy vermeseydim..." diye yakınacak ama iş işten geçmiş olacak! Alın size kısa bir parti, program, kadro ve seçim hikayesi... Sistem değişmedikçe, yani demokrasi gerçekten rayına oturmadıkça, aynı hikayeyi yaşamaya veya aynı filmi izlemeye devam edeceğiz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.