Artık AB düşünsün...

A -
A +

Meşhur hikayeyi bilenler bilir ama, hem bilmeyenlere duyurmak ve hem de bilenlere hatırlatmak için bir kere daha anlatmakta fayda var... Mişel'in Salamon'a borcu varmış. Borcun vadesi de gelip çatmış. Lakin Mişel'de ödeyecek hal yok. Akşam evine yorgun, bitkin ve düşünceli bir vaziyette gelmiş. Karısı meraklanıp, sıkıntısının ne olduğunu sormuş. Sorma hanım, demiş; komşumuz Salamon'a borcum var, yarın muhakkak ödemem lazım, ancak buna imkan yok. Ne yapacağımı bilemiyorum... Mişel'in karısı derhal ayağa fırlamış ve ben hallederim deyip pencereye yönelmiş... Gerisini bilmeyenler de tahmin edebilir; Salamon'un karısına seslenip onu da pencereye çıkarttıktan sonra şöyle demiş: Kocamın size borcu var ama yarın ödeyemeyecek, haberiniz olsun... deyip pencereyi kapattıktan sonra, Mişel'e dönerek şöyle söylemiş; biz keyfimize bakalım, şimdi onlar düşünsün... Şimdi yazacaklarımızın bu hikaye ile ne kadar benzeştiği sorgulanabilir ama, önemli değil teşbihte hata olmaz! Evet, AB ile kritik randevuya, ya da başka bir deyişle Avrupa Birliği treninin kalkışına sadece bir gün kaldı. Yukarıdaki hikayeyi bu defa tersine çevirelim! Çünkü, bizim AB'ye borcumuz yok ama ondan alacağımız var. Öyle bir alacak ki, 40 küsur yıllık, hatta geniş manada yorumlarsak iki yüz yıllık bir geçmişi var. Onun için AB, "Bunu ödeyemeyiz..." deyip kapıyı yüzümüze kapatamaz. Tam tersine; Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği gibi, AB tarih verme borcunu ifa etmediği takdirde sonucuna da katlanmak zorunda kalır! Yani Medeniyetler çatışması mı yoksa medeniyetler buluşması mı? Artık AB ülkeleri düşünsün. Eğer AB ülkeleri çifte standardı bırakıp Türkiye'nin hak ettiği müzakere tarihini vermekte dürüst davranırsa, bir kâbus gibi görülen "Medeniyetler Çatışması-Batı uygarlığı ile İslami Değerlerin çatışması diye özetleyebileceğimiz, ancak görüşün sahibi Samuel Huntington'un, komünizmin çöküşünden sonra soğuk savaşın yerini Batı Uygarlığı ile İslam Dini ve Konfüçyen Öğretinin çatışma ihtimali olarak ortaya attığı teori..."ye çok önemli bir set çekilmiş olacak ve bunun yerini "Medeniyetler Buluşması" ikliminin alması sağlanmış olacak. Aksi halde maalesef çatışmaya dayalı politikaların önü açılmış olacak! İşte Avrupa Birliği'nin karşı karşı karşıya bulunduğu ve Cumhurbaşkanı Sezer'in ümitsizliğini peşinen ilan ettiği, (Bize göre bu yöntem doğru değil, zira olumsuz sonucu önceden kabullenmektir) büyük sınav budur. AB bu sınavdan başarıyla çıkmasını bilirse Türkiye'den daha çok kendisi kazançlı çıkacaktır. Ama küçük hesapların peşinde koşup çifte standartlı davranmakta ısrar ederse, yine en fazla kendisi zararlı çıkacaktır. AB, Türkiye için artık vazgeçilmez hedeftir, ancak bu hedefe ulaşmakta gecikmesi hiçbir zaman çaresizlik demek değildir. Bilakis Türkiye'nin önünde, AB'nin sahip olduğundan daha fazla alternatif vardır. AK Parti yöneticileri ve yeni hükümet 38 günlük sürede yapılması gereken ve yapılabilecek herşeyi yapmıştır. Bize göre üç paket halinde hazırlanan uyum mevzuatı, AB'nin isteklerini yani Kopenhag Kriterlerini tamamiyle karşılamaktadır. Uygulamalara dair söylemler ise, sadece Türkiye'den istenen ama diğer adaylar için pazarlık konusu yapılmayan bir şeydir. İşte bu da çifte standart demektir. Avrupa Birliği, yarınki sınavı kaybederse, zararını hesaplamak da kendisine düşer. Biz yolumuza devam edelim!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.