Savaş lobisinin acelesi...

A -
A +

Amerika ve İngiltere'nin, piyasaya sürdüğü savaş lobisinin unsurları, dünyanın dörtbir tarafında, özellikle de Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde cirit atıyor... Kimi zaman gazeteci kılığında, bazen işadamı kimliği ile, bazen diplomat, bazen eski asker yeni silah tüccarı kartviziti ile icray-ı faaliyet ediyorlar. Bunlar gözüne kestirdikleri ülkelerin yönetici, iş alemi, medya vs. alanlarında, istedikleri kararları aldırmak veya istedikleri tavrı sergilermek için hummalı bir çalışma yürütüyor. Çoğu zaman da gazeteci William Safire gibi, diplomat eskisi Mark Parris gibi bazıları, çizmeyi aşan ve küstahlığa varan bir üslup kullanıyorlar. Bunların sevimsiz yüzlerini veya seviyesiz yazı ve sözlerini, nitelikleri gereği bir yere koymak mümkün olabilir. Çünkü sonuçta bunlar, birileri adına menfaat karşılığı iş yapıyorlar. İster aracı deyin, ister komisyoncu deyin veya simsar, yahut tüccar gibi isimler verin. Hepsi aynı yola çıkar. Önemli olan bunların söz ve davranışlarını doğru değerlendirip ona göre karşılığını vermek... Ne yazık ki, Türkiye'yi Muz Cumhuriyeti sanıp ondan kayıtsız şartsız bir teslimiyet bekleyen savaş lobisinin, ülkemizde etkilediği çeşitli kesimlerden kanaat önderi pozisyonunda insanlar var! Bunlardan bazıları kraldan da fazla kralcı kesilip, istenen her şeye evet demek gibi bir mecburiyet taşıdığımıza, ya inanıyorlar veya inandırılmışlar. Aksi halde, "Totaliter rejimlerle birlikte olamayız, bir an önce ABD'nin yanında yer alalım..." çağrıları yapılır mıydı? Yani, savaş tamtamlarından farksız manşetlerin her gün piyasaları alt üst etmesini nasıl izah etmek lazım? Uzun zamandan beri kasıtlı olarak yürütülen, "Türkiye'nin Irak politikası belli değil, hatta böyle bir politika yok bile..." şeklinde zihin bulandıran bir kısım medya ile buna paralel görüş serdeden bazı derneklere karşı önemli çıkışlar gerçekleşti. Önce MÜSİAD'ın TÜSİAD'a yönelik ve sert tepkisine şahit olduk. Geçmişte her türlü yolsuzluk ve politikasızlığa ses çıkarılmayan tutum yerden yere vuruldu. Hemen ardından TOBB'dan, "Türkiye çadır devleti değildir... Bin yıllık devlet geleneği var!" diye "tokat" gibi bir cevap geldi. Ben kendi hesabıma, bu duyarlı çıkışlara memnun oldum. Hatırlayacağınız gibi, TÜSİAD Başkanı'nın büyük tepki çeken beyanatından sonra, Çarşamba günkü yazımda, bu çıkışın ardındaki saiklerin araştırılıp irdelenmesi gerektiğini, bu hususta da esas görevin iş alemine düştüğünü, sade vatandaş olarak, ben de dile getirmiştim. Ama, ilgili çevrelerin önemli konularda gerekli hassasiyeti göstermesi önemli ve sevindirici... Benim memnuniyetim bundan ötürü. Yoksa, (Ben yazdım uyandılar şeklinde...) bazıları gibi böbürlenmek için değil. "Hükümetin kararsızlığı ülkemize zarar verecek..." şeklinde dillendirilen bir diğer spekülasyona da dün en üst seviyeden, Cumhurbaşkanlığı katından gerekli cevap geldi. Sayın Sezer, siyasi danışmanı vasıtasıyla, Türkiye'nin tutumunda herhangi bir kararsızlığın sözkonusu olmadığını belirtti. Bundan daha da önemlisi, Bölgesel güç olan ülkemizin, ABD'ye destek vermesinin bir sınırı olduğunu, (Ülke menfaatleri, komşuluk münasebetleri, BM kararı, meşruiyyet, Meclis Kararı gibi) gayet yerinde gerekçelerle açık açık ortaya koydu. Bize göre, açıklamanın bu kısmı en önemli noktayı teşkil ediyor. Böylece, "Hadi ne duruyorsunuz! Bir an evvel ABD'nin yanında savaşa katılın..." mealinde yol göstermeye kalkışanlara devletin zirvesinden gerekli cevap verilmiş oldu. Böylece Türkiye'nin Katar veya Bahreyn gibi görülemeyeceği anlatılmış oldu. Ancak, savaş lobisinin her hal-ü kârda, baskı, ajitasyon ve provokasyonlara (KADEK eylemi...) devam edeceğini unutmayalım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.