Zor olan kararı vermek...

A -
A +

Türkiye çok zor bir kararın eşiğinde bulunuyor!.. Bunu yetkili yetkisiz, etkili etkisiz herkes kabul ve ikrar ediyor. Ama bu zor durumun tescili veya çetin kararın kaçınılmazlığının kabulü ile iş bitmiyor. Türkiye, üs ve limanlarını ABD askerlerine açmakla ve Amerikan askerlerinin (sayısı sınırlı da olsa) topraklarımızda konuşlandırılmasına müsaade etmek suretiyle, bu ülke ile işbirliği yapmaktan kaçınabilir miydi? Meselenin can alıcı noktası burası. Dün, iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri, bu konuda partilerinin meclis grubuna açıklamalarda bulundular. AK Parti lideri Erdoğan, sözü çok da fazla dolaştırmadan, Türkiye'nin ister istemez bu işbirliğine girmek zorunda olduğunu dile getirdi. Savaş çıkmaması için çok uğraştıklarını, ama maalesef gelinen noktada şu ifadeler işin rengini bütünüyle ortaya koyuyor; "İnsani ve ahlaki açıdan savaşa kesin olarak karşıyız... Ama siyasi olarak tek düşüncemiz biricik Türkiyemizdir. Harekatın başında denklem dışı kalırsak, sonraki gelişmeleri takip etmek zor olabilir..." Erdoğan'ın gruba söylediklerinin muhtemelen daha fazlasını, Başbakan Abdullah Gül yarın söyleyecek. O da Türkiye'nin bu savaşa bulaşmasındaki mecburiyetini izah etmeye çalışacak. Türkiye'nin kendisinden kaynaklanmayan sebep ve saiklerle, dolaylı da olsa, savunma amaçlı da olsa, Irak 'ta giderek yaklaşan bir savaşa bulaşacak olması çok düşündürücü. Ama ne yazık ki, mecburiyet mefhumunun bu konuda daha esnek bir manası yok! Kaskatı bir gerçekle karşı karşıyayız! Herkes biliyor ki, hükümetin çok fazla seçeneği yok... Türkiye belki bu açmazlarla yüz yüze gelmeyebilirdi, ama bunun sebepleri hayli geçmişlerde yatıyor... Baykal'ın muhalefet sorumluluğu Bazılarınız hatırlayacaktır, bu başlıkla daha önce de bir yazı yazmıştım. Baykal'ın dünkü grup konuşmasını dinlerken, geçen süre içinde çok fazla şeyin değişmediğini gördüm. Keşke Baykal'ın politikacılığı, hiç olmazsa böyle bir milli meselede devlet adamlığını bastırmasaydı! CHP lideri önceki gün grubuna seslenirken, reel politikten çok retoriki, yani belagatı tercih etti. "Washington'da, Emperyal Otel'de yapılan yanlışlıklar, Çırağan Sarayı'nda düzeltilemezdi..." ifadesi salt muhalefet polemiğinden öteye gitmedi. Dedi ki, bu hükümet önce ABD'ye her türlü sözü verdi, sonra göstermelik bazı barış gayretlerine girdi, şimdi de gerçekleri gördü ve ABD'ye desteği veriyor. Biz bunu beş hafta önce söylemiştik... İşin gerçeği acaba böyle miydi?! Bu konuda delil yok, sadece iddia var. Nitekim eski diplomat, yeni politikacı CHP'li İnal Batu da aynı iddiayı bir tv. kanalında tekrarlayınca, spiker, "Nereden biliyorsunuz?" diye sordu, Batu buna biraz bozulur gibi oldu ve "Biliyoruz kardeşim biliyoruz..." demekle yetindi. Muhalefet bu kadar ucuz olmamalı. Oysa Baykal; "Bu savaşın hukuki meşruiyyeti henüz oluşmamıştır. Ahlaki ve insani açıdan da hiçbir geçerli sebebi yoktur..." derken ne kadar da haklıydı... Baykal'ın bugün muhalefet sorumluluğu var. Ama geçmişten gelen başka sorumluluğu da var. Eğer, 1970'li yıllarda Ecevit ile birlikte, AB'ye girme fırsatını tepmeselerdi, bugün Türkiye bu kadar baskıya maruz kalır mıydı? Düşünmek lazım! Hükümet başlangıçta gerekli tutumu takınmadı demek ne kadar gerçekçi? Almanya ve Fransa'nın başından beri aynı çizgide sürdürdüğü muhalefet, ABD'yi durdurabildi mi? Onların restine karşılık hemen İtalya, İspanya, Portekiz, Danimarka, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan ile Polonya'yı yanına çeken ABD-İngiltere ekseninin bu konudaki baskıları ve Türkiye'nin elini kolunu bağlayan iç ve dış şartları yeterince değerlendirmeden sırf muhalefet olsun diye suçlamalarda bulunmak gerçekçi bir politika değildir. Baykal ve CHP'nin bu konularda daha duyarlı davranmasını beklemek hakkımızdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.