Facialar ve Sorumlular...

A -
A +

Toplu ölümlerin meydana geldiği her iş kazasından sonra, ülkemizde aynı tartışmalar yaşanır ve aynı soru sorulur: Bu facianın sorumluları kimler?..
İstatistiklere göre, Türkiye'de her yıl ortalama 75 bin iş kazası meydana geliyor ve bu kazalarda ortalama her yıl 1200 vatandaş hayatını kaybediyor. Ülkemizdeki iş kazası oranı da, AB ortalamasının tam yedi katı!.. Başka söze hacet yok, bu istatistik zaten her şeyi anlatıyor... Peki, bu kazaların önlenmesi ve en aza indirilmesi noktasında neler yapılıyor? Bu hususta da ne yazık ki, sicilimiz hiç parlak değil. Üç yıl önce, İLO sözleşmeleri hükümlerinin de dikkate alındığı, (iş sağlığı ve iş güvenliği kanunu) çıkarılarak yeni düzenleme yapıldı. Ancak iş kazası sayısında henüz bizi rahatlatacak azalma, gerçekleşebilmiş değil. Daha üç buçuk ay önce, Soma'daki bir kömür madeninde meydana gelen iş kazasında, tam 301 vatandaşımız hayatını kaybetti... 1992 yılında, Zonguldak Kozlu'da vukua gelen ve 263 işçimizin öldüğü faciadan da daha büyük can kaybı yaşandı.  Son olarak İstanbul Mecidiyeköy'de, yaşanan asansör faciasında on vatandaşımız hayatını kaybetti. Bunların tamamı ekmek parası peşinde koşan gencecik insanlardı... Kimi yeni evlenmiş, kimi henüz nişanlı, kimisi de hasta çocuğunun tedavisi için para kazanmaya çalışıyordu.
Velhasıl, her birinin hayat hikâyesi ayrı bir dram... Ateş düştüğü yeri yakar. Onların aile efradının yürekleri yanıyor. Dört gündür yaptığımız tartışmaların hiçbiri, bu yangını dindirecek nitelikte değil. Kaza nasıl oldu, niçin oldu, sorumlusu kimler?.. Bütün bu sorular daha önce cereyan eden iş kazalarının ardında da sorulmuştu. Ama görülen o ki, böyle soruların sorulması bir işe yaramıyor. Bir gün maden kazası, bir gün asansör kazası, bir gün havai fişek atölyesinde infilak... Hepsi de aynı noktaya çıkıyor. İş kazası! Sahi Tuzla tersanelerinde onlarca vatandaşımızın ölümü, kaç yıl boyunca devam etmişti? Buralarda gerekli tedbirlerin alınması için ne kadar nefes tüketilmişti?! Oysa söz konusu olan insan hayatı idi. İnsan hayatına gerekli önemi vermezseniz, ölümün nereden geleceği belli olmaz. Bakınız 1993 Nisan'ında, Ümraniye'deki çöplükte biriken Metan gazının infilakıyla yine büyük bir facia yaşanmıştı... 27 vatandaşımız ölmüş, 12 kişi de kaybolmuştu... O kaybolanların cesedi dahi bulunamadı.
Peki, kimdi bu facianın sorumluları? Oraya vahşi şekilde çöp döktürenler mi? O çöplüğün üzerine gecekondu inşaatına izin verenler mi? Belediyeler mi, valilik mi, merkezi hükümet mi? Yoksa hepsi birlikte mi? Kim, Kim?! Bu soruların cevabı aslında belli. Ama biz her seferinde yine de soruyoruz. Bazen de sormuyoruz bile! Daha geçenlerde, Diyarbakır Lice'de bir tanker faciası yaşandı. 34 vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu hadise kamuoyunda yeterince duyulmadı bile. Düşünebiliyor musunuz, tam 34 insan ölüyor ve toplumun ekseriyetinin haberi bile olmuyor...
Sorumluluk meselesine tekrar dönersek... Bugüne kadar yaşanan iş kazalarında, sorumluluk taşıyanlar ne gibi yaptırımlara maruz bırakıldı acaba? Dahası bu yaptırımlar gerçekten caydırıcı mıydı? Ne gezer! Komik komik cezalarla, birçok facianın üzeri adeta örtüldü. Sadece iş kazalarında değil, tabii afetlerde de böyle oldu. Hatırlayınız, Gölcük depreminde binlerce konut yıkıldı. Sadece bir tek müteahhit takibata uğradı... Mevcut sistemi düzeltmedikçe, biz daha çoook sorumlu ararız!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.