"Molotofkokteyli ile yaklaşırsa..."

A -
A +
Belediye otobüslerini, banka şubelerini, vatandaşların iş yerini ve binek otomobillerini cayır cayır yakan, molotofkokteyli niçin silah sayılmadı?

"Her musibette bir nasihat vardır..." Ancak ders çıkarmak için, ille de musibetleri bizzat yaşamak gerekmez değil mi? Başkalarının tecrübelerinden de pekâlâ faydalanılabilir. 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra, ABD; İngiltere, İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinde, terör tehdidine karşı ne gibi tedbirler alındığını; özellikle İngiltere ve Amerika'da sıkıyönetim ve olağanüstü hâl yasalarına benzer düzenlemeler yapıldığını hep beraber izledik... O düzenlemelerden sonradır ki, yolcular uçak içine değil bir şişe su, bebeklerinin biberonunu, hatta diş macunu tüpünü bile sokamaz oldular. İnsanların terminallerde saatlerce kuyrukta beklemesi, saçının tellerine kadar aranması, bazen uçağı dahi kaçırması pahasına bu uygulamalara tabi tutulması, kimse tarafından itiraz görmüyor. Zira güvenlik her şeyden önce geliyor... Bu sebeple kimse itiraz etmeyi düşünmüyor bile!
Hâl böyle iken, bizim ülkemizde bugüne kadar molotofkokteyli denilen yanıcı, yakıcı ve patlayıcı madde; hangi sebep ve saikle, kesici ve delici aletler gibi, silah olarak telakki edilmedi? Şimdiye dek, kaç tane belediye otobüsü, kaç tane özel otomobil, kaç tane iş yeri ve banka şubesi molotofkokteylileri ile yakıldı acaba? Dahası, molotofkokteylilerle kaç tane hayat söndürüldü?.. 6-7 Ekim'de yaşanan felaketten sonra, nihayet molotofkokteylini suç maddesi ve silah olarak değerlendirecek kanuni düzenleme yapılmaya karar verildi. Fakat anlaşılan bu bazılarının pek de hoşuna gitmedi!.. Bir kısım medyada, bu konuya dair, oldukça ilginç yaklaşımlar görüyoruz. Meseleyi öküzün altında buzağı arama biçiminde ele alıyorlar. Başbakan Davutoğlu, öteden beri küçük yaştaki çocukların eline molotof tutuşturan odakları ve ebeveynleri şöyle ikaz ediyor: "Şimdiden uyarıyorum. Molotofla sokağa çıkmayın. Bundan böyle Molotof atanların yaşına bakılmadan, gereken yapılacaktır..."
Durumdan vazife çıkaran bir meslektaşımız, İçişleri Bakanı Efgan Ala'ya, "Molotofla yaklaşmak, vur emrini mi gerektirecek?.." mealinde, bir soru soruyor. Bakanın cevabı son derece yerinde: "Durum neyi gerektiriyorsa odur. O ateşli silahla yaklaştığı zaman hangi sonuçlar ortaya çıkıyor. Molotofkokteyliyle yaklaştığı zaman daha büyük, daha ölümcül, daha beter sonuçların ortaya çıktığını Türkiye yaşayarak görmüştür. Ateşli silah ne ise molotofkokteyli odur." Evet, pek çok konuda hep Amerika'dan örnekler verilir ya... Hani polis birini durdurup arabadan indirdiğinde, şayet o kişi izin almadan ellerini başının üzerinden çekerse ne oluyor? Mesela kimliğini çıkarıp göstermek için, polisin  müsaadesini almadan elini arka cebine götürse, anında kurşunu yiyor!.. Maazallah, böyle uygulamalar bizim memleketimizde de olsun diyecek kadar, aklımızı peynir ekmekle yemedik... Ama adamların, asayiş meselelerinde ve özellikle bu asayişi sağlamakla görevli güvenlik güçlerinin can emniyetini güvenceye almada, ne kadar tavizsiz davrandığını izliyoruz.
Yüzünü maske ile gizleyip, elinde molotofkokteyli ile etrafı yakıp yıkan, polise saldıran, sivil vatandaşı arabasının içinde çoluk çocuğuyla birlikte yakmaya teşebbüs edecek kadar canavarlaşan yaratıklara karşı, kanuni tedbir alınması gayretlerine, güya hak ve özgürlükler hesabına birtakım kulplar takmaya çalışmak, kesinlikle dürüst bir yaklaşım olamaz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.