Irak'la yeniden...

A -
A +
Başbakan Davutoğlu'nun son Irak ziyareti, bölgedeki en önemli siyasi gelişmelerden biri olarak görülmeli. Irak'la köprüler yeniden kuruluyor...

Nuri El Maliki'nin Irak'ta başbakanlık görevine gelmesi tam bir talihsizlikti! Küçük bir "Saddam" rolünde, hem ülkeyi tahrip edip bölünme sürecini hızlandırdı, hem de İran'ın kılavuzluğunda, özellikle Türkiye ile olan ilişkileri dinamitledi... Maliki'nin ülkenin başına bela edilmesinde en büyük kabahat şüphesiz ABD'nin omuzundadır. Şayet Maliki'nin yerine, yeni kurulan bu hükümette dışişleri bakanlığı görevini üstlenen İbrahim Caferi'yi desteklese idi, daha stabil bir Irak olabilirdi. Esasen Maliki gibi birisinin ülkeyi uçuruma götüreceği yönünde, Türkiye gerekli uyarıları da en açık şekilde yapmıştı. ABD nihayet çark etmek zorunda kaldı fakat, Bağdat (Basra değil) harap olduktan sonra!.. İran'ın Şii hilal çerçevesinde yürüttüğü agresif siyasetin nelere mal olduğu, Irak ve Suriye'deki kanlı arenada en çarpıcı şekilde görülüyor. Fakat ne yazık ki, birincisinde ABD'nin siyasi miyopluğu (Belki de bilinçli tercihi), ikincisinde de Rusya'nın ihtirası sayesinde, İran hiç de hak etmediği bir imkânı tepe tepe kullanıyor...
Evet, sekiz yıl İran'da silahlı örgüt yöneticisi olarak (Dava Partisinin silahlı kanadı) faaliyette bulunan Maliki'nin, sekiz yıllık iktidarı döneminde Türk Irak ilişkileri neredeyse kopma noktasına geldi. Neyse ki artık en güçlü pozisyonda değil. Her ne kadar, Cumhurbaşkanlığı yardımcısı koltuğuna oturmuş ve kendine bağlı özel silahlı gruplar var ise de, Maliki, eskisi kadar etkili olamaz. Irak, siyasi ve ekonomik açıdan Türkiye'nin belki de en önemli komşusu... Bölgenin üçüncü büyük petrol ülkesi olarak, Orta Doğu'da her zaman emperyal güçlerin de hedefindeki devlet. Orta Doğu'yu kan ve ateşe boğan 1916 tarihli o mahut Sykes-Pico anlaşmasını bir şekilde güncelleme peşindeki küresel güçler, 1911 yılından 1972 yılına kadar Iraq Petroleum Company üzerinden inhisarına aldıkları Irak petrollerini, Baas Partisinin bu tarihte yaptığı millileştirme sebebiyle yeterince iç edemiyordu. Fakat ne yazık ki, Saddam Hüseyin'in akılsızca politikaları ve nihayet Kuveyt'i işgal macerası onlara bekledikleri fırsatı fazlasıyla verdi! Tekrar üzerine oturdular...
Irak öyle bir hâle getirildi ki, her şey yolunda gitse bile, en az elli sene belini doğrultamaz. Tamamen yakılmış-yıkılmış bu talihsiz ülkeye en büyük desteği, jeopolitik konum sebebiyle ancak Türkiye verebilir. Fakat bölgesel ve küresel odaklar, buna hiç de fırsat vermek istemez. Benzer şeyleri Suriye için de tekrarlayabiliriz. Suriye'deki dinamikler daha farklı olsa da, netice aynı kapıya çıkar. Lakin İsrail'in güvenliğini garanti etme ve bölgedeki zenginliğin paylaşımında her zaman belirleyici ve karar verici olma hedefi doğrultusundaki emperyal politikalar, burada huzur ve barışın en büyük engeli. Her şeye rağmen, Türkiye aksi yönlerden gelen ısrarlı talep ve baskıları göğüsleyerek, hem kendisi hem de bölgenin selameti için doğru olan bir dış politikayı kararlı biçimde yürütüyor. İçeride yanlış gerekçelerle eleştirilen bu politikanın neticelerini, herhalde çok uzak olmayan bir gelecekte göreceğiz. 
Tekrar altını çizelim; Davutoğlu'nun Bağdat ve Erbil ziyareti, son sekiz yılda aramıza kara bulut misali çöken olumsuzlukları dağıtacak bir başlangıç. Bunun devamı da gelecek. Biraz sabır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.