Anayasa Mahkemesi ve Başkanı

A -
A +

Çeyrek yüzyıllık görev süresince çok önemli hizmetler veren Haşim Kılıç'ın, son zamanlardaki bazı tavırlarının gerçek sebebi ne olabilir?
Kurulduğu günden bu yana en fazla tartışma konusu olan Anayasa Mahkemesi (AYM), son günlerde yine başrollerde!..  Bir yüksek yargı kurumu neden böylesine siyasi tartışma odağı olur? Hiç şüphesiz bunun kaynağı, devletin resmi ideolojisinin Mahkemeye yüklediği misyondur. Rejimi koruma ve kollama sadedinde, bir vesayet kurumu olarak tanzim edilen, kimi zaman kendisini kanun koyucu gibi görüp tuhaf kararlar verebilen, kimi zaman da Yasama Organını tümüyle işlevsiz kılacak derecede siyaset ve yönetime müdahil olan (2007 yılındaki 367 kararını hatırlayalım) , siyasi partilerin korkulu rüyası bir yargı organı... 2010 yılındaki Anayasa değişikliği ile eski yapı ve ideolojik dürtülerinden farklı bir konuma taşınmak istenen AYM, görüldüğü kadarıyla o bildik alışkanlıklarından kopmak istemiyor.
Özellikle siyasi partileri kapatma noktasında başvurduğu hukuk hilelerini (Refah Partisinin kapatılma davasında hukukla uzaktan yakından ilgisi olmayan garip kararlar vs.), günümüzde de tekrarlayıp, münhasıran Parlamentonun görev ve yetki alanındaki bir konuda; şayet siyasi bir rol oynayacak olursa, yasal ve anayasal açıdan telafisi zor tahribata yol açabilir. Yaşanan bunca acı tecrübeden sonra, AYM'nin böyle bir hataya artık düşmeyeceğine inanmak istiyorum. Lakin son günlerde siyasi kulislerde dolaşan rivayetler, Haşim Kılıç'ın yaptığı son açıklamalar ve AYM'nin içerde yaptığı bazı uygulamalar, doğrusu hayli endişe verici... Seçim kanunundaki yüzde onluk barajın, bir hak ihlali olduğu iddiasıyla AYM'ye yapılan bireysel başvurulardan; şapkadan tavşan çıkarır gibi bir iptal davası çıkarsa, yandı gülüm keten helva!.. 6216 sayılı AYM Kuruluş ve Yargılama Usullerine dair kanunun 47 ve 48. Maddeleri (Bireysel başvurunun usulü ve kabul edilebilirlik şartları) gayet açık.
Anayasa ve yasanın yetki vermediği bir konuda, AYM içtüzüğündeki bir hükme dayanılarak, yargılama yapılması izah edilebilecek bir husus değildir.  Ne var ki, AYM'de bölümlerde ele alınması gereken bahse konu bireysel başvuru, tüzükteki "niteliği gereği" şeklinde son derece muğlak hükme dayanılarak, genel kurula taşınmış bulunuyor. Şayet genel kurulda bir adım daha ileri gidilip, muhtemel bir 'hak ihlali' tespiti ileriye yürütülerek, Mahkemenin bizatihi kendisince açılacak iptal davasına dönüştürülürse, işte o zaman ikinci bir 367 felaketi ile yüz yüze gelmiş oluruz. Ne bireysel başvuru için öngörülen süre, ne iptal davası için uyulması gereken süre, bu olayda mevcut değildir. 31 yıllık bir kanun hükmüne karşı hokus pokusla bir iptal davası peyda etmek, hukuk devletinde mümkün olabilecek bir durum değil. İptal davasını açmaya yetkili olanlar anayasada tek tek sayılmış. Cumhurbaşkanı, İktidar partisi, ana muhalefet partisi veya 110 milletvekili bir araya gelerek böyle bir dava açabilir...
Ne dersiniz,  RP Davasında kanun hükmünü geriye doğru işleten,  mahut 367 kararına imza atan AYM, yeni tarihi bir hataya damgasını vurur mu? Bir de şunu merak ediyorum: Haşim Kılıç'ın son zamanlardaki tavrının sebebi ne olabilir? Kurmak istediği Anayasa Mahkemesi Vakfı'nın, iktidar partisince onaylanmaması yahut cumhurbaşkanlığına aday olma isteğine dair iddiaları, doğrusu Sayın Kılıç'a yakıştıramıyorum. Bu kadar önemli hizmet vermiş bir kişinin, görevinin hitamında ikbal hırsına kapılacağına ihtimal veremiyorum. Daha başka sebepler olmalı, ama ne?!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.