"Nedir bu Osmanlı alerjisi?.."

A -
A +

Seksen yıl boyunca, cumhuriyet rejimini oturtmak için, Osmanlı adına hangi değerimiz varsa hakarete uğradı, yokluğa mahkûm edildi!..

19. Millî Eğitim Şûrası'nda, Osmanlı Türkçesinin liselerde seçmeli ders olarak okutulmasına dair karar alınması, bazı çevrelerde âdeta deprem etkisi yaptı. Günlerdir fikrî ve zihnî teşevvüş içindeki kimi kalemler köpürüp duruyor; Nasıl olur da liselerde, Osmanlıca seçmeli ders diye müfredata konulur?.. Bu reaksiyonda herhangi bir ilmî, pedagojik ve rasyonel yaklaşım yok. Sadece körü körüne bir muhaliflik, ölçüsüz ve mantıksız bir tepki var. Öyle mantıksız ve saçma bir karşı çıkış ki, en az bin yıllık tarihî, kültürel ve bütün ilmî değerlerimizi bir çırpıda silip kenara atmaya yelteniyor!.. Kapkara bir inkârcılık, tam bir cehalete kucak açma... Osmanlı Türkçesine, bırakınız farklı dil muamelesi yapmalarını; öz be öz kültür mirasımızı, bizatihi geçmişimizi vahşiyane bir yaklaşımla, tek kalemde reddetmek gibi karaktersiz bir tarih düşmanlığı ile yüz yüzeyiz. Hakikaten nedir bu kin, nereden kaynaklanıyor bu kadar katmerli adavet? Nedir, ne olmuş? Bu zavallıları öylesine zıvanadan çıkaran şey, sadece müfredata eklenecek seçmeli bir ders mi yani? Yoksa onun tahtında çok daha başka şeyler mi yatıyor? Aksi hâlde milletin gerçek mensubu, soysuzluğa bu denli bodoslama dalabilir mi?

Ha bire körüklenen tartışmalar karşısında, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Polonya'ya giderken haklı olarak sordu: "Nedir bu Osmanlı ve tarih alerjisi?" Başbakan alerji derken, aslında çok kibarlık yaptı. Durum alerjinin çok çok ötesinde... Akut bir hastalık mesabesinde! Meseleyi "mezar taşlarını okumaya" indirgemeye yeltenenler, kendilerini büsbütün acınası duruma düşürüyor. Bu konu hiç de öyle hafife alınacak bir şey değil beyler, beyoğlu beyler!.. Milletin okur-yazar nüfusunu, bir gecede yüzde 98 nispetinde okuyup yazamaz hâle getirmek, tam manasıyla bir faciadır. Hangi maksat ve hedefle yapılmış olursa olsun, netice değişmez. "Harf Devrimi" diye takdim edilen bu kökten koparışın; Türk milletinde yol açtığı travmayı anlatmak için, yüzlerce, binlerce cilt kitap yazmak gerekir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün V. Din Şûrası'nda; "Şah damarımızı kopardılar..." derken, işte bu faciayı anlatmaya çalışıyordu. Bizi biz yapan değerlerle hiç tanışmamış olan bedbahtlar, elbette bir millet için kökünden koparılmış olmanın ne anlama geldiğini idrak edemez. Zira onların kafalarına yerleştirilmiş olan şablon, zihinlerini tamamıyla köreltmiş, ufuklarını karartmış, beyinlerini katmerli bir kabuk içine hapsetmiştir. Ne garip tecellidir ki, bu hâldeki zavallılar, kendileri gibi düşünmeyenleri hor görmeye; hakir görmeye, onları cahil ve gerici diye yaftalamaya kalkışıyor.

Günlerdir bazı kalem leşkerlerinin karaladığı şeyler, gerçekten utanç verici. Eğer yobazlık diye bir mefhum varsa, işte bu bahtsızların üzerine tamı tamına oturuyor. Üç kuşaktır, kendisi olmak yerine başkalarına benzemeye çalışan, geçmişlerine ait ne varsa inkâr edip düşmanlık besleyen bu zavallılar, ne kadar bağırırsa bağırsın, su yatağını bulacaktır. Türk milletine bir yüz yılı kaybettirdiler. Ama uyanış başladı. Daha fazla kandıramayacaklar. Mezar taşlarının gerçek vatan tapusu olduğunu bilmeyenler, safsatalarla avunmayı sürdürsün. Biz kesinlikle onlar gibi düşünmüyoruz. Ve diyoruz ki, Sayın Erdoğan sonuna kadar haklı: "Bize dikilen kıyafeti atıp kendimiz olabilirsek, o zaman işler çözülür..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.