Yargı işleyişi ve sansasyon...

A -
A +

Adliye binalarının etrafında nümayiş yapmak, mahkeme salonlarını müsamere yerine çevirmek, adli süreci ne kadar etkileyebilir?

İstanbul Çağlayan'daki adliye binasının önünde, yaklaşık bir haftadan beri olağanüstü bir durum yaşanıyordu... Acaba her adli soruşturma ve yargılama hadisesinde, yolu mahkemeye düşenler, kalabalık bir destekçi kitlesiyle nümayiş yaparsa, yargısal işleyişin seyrini değiştirebilir mi? Yani hâkimlerin hukuki kanaatini değiştirebilir mi?.. Dün İstanbul Nöbetçi Hakimliğinin kararları açıklandıktan ve verilen tepkileri de gördükten sonra, konuyu irdeleme ihtiyacı duydum. Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, dün serbest bırakıldıktan sonra, medyaya yaptığı konuşmada; hükümeti hedef alarak, "Bir tiyatro oynanıyor..." şeklinde ifadeler kullandı. Gerçekten bu tiyatroyu kim veya kimler oynuyordu? Hükümet mi, mahkeme mi, yoksa soruşturma altındaki şüpheliler ve onlara destek için alanları dolduranlar mı?

14 Aralık Operasyonundan iki gün önce, adı geçen gazetenin önünde, gecenin bir saatinde ciddi bir kalabalık toplanmıştı. Ekrem Dumanlı o gece, kendilerine yönelik bir operasyon yapılacağını belirterek, hükümeti suçlayıcı ve ağır ifadeler içeren bir konuşma yapmıştı. İki gün sonra aynı şahıs, gözaltı işlemlerine basın önünde itirazlarını sürdürmüş, sorgu için mahkemeye götürülürken de hayli tiyatral bir eylem sergilemişti... Dün salıverildikten sonra da, benzer tiyatral hareketleri sürdürdüğünü gördük. Dumanlı'nın avukatı, hâkim kararı açıklanmadan çok önce, müvekkilinin tutuklanacağını ilan etmişti. Doğrusu bu da tuhaf bir durumdu. Zira vekiller, müvekkillerini tutuklanma ve mahkûmiyetten kurtarmak için görev yapar değil mi? "Müvekkilim tutuklanacak" diyen sayın avukat, acaba ajitasyon mu yapmaya çalışıyordu? Öyle ya, oynandığı söylenen tiyatronun aktör ve figüranlarının ne gibi roller üstlendiğini anlamaya çalışıyoruz!.. 14 Aralık Operasyonu ile ilgili, içeride ve dışarıda yeterince asparagas yayınlar yapıldı. Şayet ciddiye alınsa, AB cenahından gelen tepkilere bakıp, bunun sonuç verdiğini sananlar da çıkabilir...

Ama öyle değil. Meseleyi doğru dürüst araştırıp öğrenmeden, büyük bir acullük ve peşin yargıyla; Türkiye'nin yargı ve yürütme gücünü itham etmeye kalkışan AB yetkilileri, baltayı ne denli taşa vurduklarını acaba anlayabilecekler mi? Hem kuvvetler ayrılığından bahsetmek, hem de yürütme gücünün yargı gücünü etkilemesini beklemek, AB sözcülerinin içine düştüğü komik bir çelişkidir. Bir de Dışişleri Bakanımıza yazdıkları mektubu, daha ona ulaşmadan medyaya sızdırarak üzerine tüy diktiler... Bu ayıp da onlara yeter, demiyoruz. Çünkü o cenahta ayıbın bini bir para! AB her zaman kolonyalist bir yaklaşımla, kibirli ve buyurgan bir üslupla bize hiza ve istikamet vermeye yelteniyor. Her seferinde cevabını alsa da, bu saçma sapan tavrından vazgeçmiyor. Lakin şunu çaresiz öğrenecektir: Türkiye artık eski Türkiye değil. Dolayısıyla "müzakereleri durduralım", şunu yapalım bunu yapalım gibi tehditlerle, bir netice alamayacaklarını artık anlamalılar.

Tiyatro meselesine dönecek olursak; Bu hamur daha çok su kaldırır... Henüz sürecin başındayız. İleriki günlerde daha başka ne gibi durumlar vukua gelebilir, şimdilik bilmiyoruz. İçeriye alınma veya dışarıya salınma, ara işlemlerdir. Ama şunu söyleyebiliriz: Adliye önlerinde pankart açıp balon uçurmakla, kalabalıkları toplayıp slogan atmakla, soruşturma ve kovuşturmaların seyri de, neticesi de değişmez. Ve dikkat: Mahkeme salonu ile tiyatro salonunu karıştırmak çok sakıncalı!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.