Bakanlar Kuruluna Başkanlık

A -
A +

"Cumhurbaşkanının gerekli gördüğü hallerde bakanlar kuruluna başkanlık etmesi" Anayasanın açık hükmüdür. (AY 104/ 2-b)

Türkiye'de etkili olan siyasi ajitasyon, normal şartlarda olabilecek veya olması gereken uygulama ve yetki kullanma durumlarını dahi, olağanüstü bir şeymiş gibi sunuyor... Bu çerçevede gereğinden fazla köpürtülerek sürdürülen tartışmalardan biri de, Cumhurbaşkanının Bakanlar Kuruluna başkanlık etme meselesi. Ta cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, başlatılan bir erken tartışma; değişik zamanlarda, değişik kesimler tarafından yerli yersiz tekrar ve tahriklerle sürdürülüyor. Hal bu ki, "Cumhurbaşkanının gerekli gördüğü hâllerde bakanlar kuruluna başkanlık etmesi veya bakanlar kurulunu kendi başkanlığında toplantıya çağırması", hâlihazırda yürürlükte olan Anayasanın 104. Madde 2. Fıkra, (b) bendinde, "Yürütmeye ilişkin görev ve yetkiler" başlığı altında, hiçbir tereddüde yer bırakmayacak açıklıkta bir hükümdür.

Durum bu kadar sarih olduğu hâlde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın; seçim döneminde sorulan bir soru üzerine, 'seçildiği takdirde, anayasada kendisine verilen yetkileri sonuna kadar kullanacağını' belirttiği günden bu yana, konuyu esas bağlamından kopararak, başka taraflara çekme gayretleri sürüyor. Sanki Cumhurbaşkanı, AY'de olmayan bir yetkiyi kullanmak istiyormuş gibi bir hava estiriliyor. Oysa Sayın Erdoğan, her seferinde AY'nin verdiği yetki çerçevesine, bilhassa işaret ediyor... Nitekim dün, 19 Ocak tarihinde bakanlar kurulunu Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayında toplantıya çağıracağını açıklarken, yine AY hükümlerine ve hukuk devletine gönderme yaptı. Türkiye bir çadır devleti değil elbet... Kaide ve kuralları var, güçlü siyasi gelenekleri ve işleyiş teamülleri var. Burası isteyenin kendi kafasına göre yöneteceği bir ülke değil. Nitekim Cumhurbaşkanı, "Başbakanın yerine oturacak hâlimiz yok..." diyerek, "Yürütmenin Başı" olan seçilen cumhurbaşkanı ve seçilen başbakanın, birlikte ülke meselelerine çözüm aramalarının normal bir süreç olduğuna vurgu yapıyor.

Halkın yüzde 52 oranında oyunu alarak seçilen bir cumhurbaşkanının Anayasada mevcut yetkilerini kullanmak istemesinin, siyaseten bu denli çarpıtılmak istenmesi, besbelli başka sebep ve dürtülere dayanmakta. Kaldı ki, bu yetkiyi ilk kullanacak olan da Erdoğan değil. Merhum Turgut Özal'ın, 1990 yılında; Birinci Körfez bunalımı sırasında, Bakanlar Kurulunu Çankaya Köşkünde topladığını bir kez daha hatırlayalım. Daha sonra 1991 yılında da, aynı şekilde hem Başbakanlıkta yapılan kabine toplantısına katıldığını, akabinde de yine Çankaya Köşkünde bakanlar kuruluna başkanlık ettiğini biliyoruz. Merhum Özal'ın 1992 yılında da, Diyarbakır'daki olağanüstü MGK ve Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etmesi, ayrıca AY 119. Madde hükmü (olağanüstü hâl ilan etme...) çerçevesinde ortaya çıkan bir sonuçtur... 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, dönemin başbakanı Ecevit'in daveti üzerine sembolik olarak katıldığı, yarım saatlik Bakanlar Kurulu toplantısını saymazsak, bu yetkiyi diğer cumhurbaşkanları kullanmamıştır. Ancak onlar kullanmadılar diye, Erdoğan'ın da kullanmaması gerekmez herhâlde!..

Tartışmaların bu noktaya tırmanmasında, bazı AK Partili sözcülerin, "fiili yarı başkanlık..." gibi beyanlarda bulunmasının, elbette katkısı vardır. Bunlar hukuken doğru olmayan ifadeler. Yeni anayasa yapılıp, sistem değiştirilene kadar, TC'nin siyasi rejiminin adı "Parlamenter Sistemdir". Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi diye, bu sistem de değiştirilmiş olmaz. Bunun altını çizelim. Burada irdelenmesi gereken bir şey varsa, o da Erdoğan'ın hangi sıklıkla kabineye başkanlık edeceği hususudur. Bu da gelişmelerin belirleyeceği bir durumdur. Sayın Erdoğan, Başbakanın ve bakanların rahatsızlık duymayacağı bir ölçüyü, tespit edecek siyasi tecrübeye sahiptir...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.