Yargıya baskı, kimden?..

A -
A +

Türkiye'de yargıya baskı konusu, İstiklal Mahkemelerinin kuruluşundan beri tartışması hiç bitmeyen bir meseledir? Peki, baskı kimden geliyor?

Dört eski bakanın Yüce Divana gönderilip gönderilmemesi noktasında, aylardan beri süren bir tartışma var... Meclis Soruşturma Komisyonu bahse konu bakanların Yüce Divan'a sevk edilmesine karar verse ne olur, vermese ne olur? (Ki, Komisyonun kararı göndermeme yönünde oldu.) Aslında her iki halde de Komisyonun kararı nihai değil. Nihai karar Meclis Genel Kurulunundur. Şu an itibariyle görünen o ki, dört eski bakan için Yüce Divan yolu net olarak kapanmıştır. Tabiatıyla muhalefet partileri bu konuyu sürdürmeye gayret edecektir. Meclis Genel Kuruluna yeni bir önerge vererek, süreci devam ettirmeye çalışacaktır. Ancak hemen belirtelim ki, bu formül muhalefetin beklediği yönde sonuç vermeyecektir. Zira bunun için Meclis salt çoğunluk oyunun sağlanması, yani 276 oy gerekmektedir. Ve bunun için de AK Parti cenahından, en az 60 vekilin oyuna ihtiyaç vardır...

Bugünden itibaren tartışma farklı bir boyut kazanacaktır. Medyada zaten devam eden tartışmalar, muhalefet partilerince kamuoyu nezdinde de, iktidar aleyhine bir seçim kozu şeklinde kullanılmaya çalışılacaktır. Aslında, bu konu daha önce tam iki kez halk tarafından net bir biçimde değerlendirildi ve siyasi sonucu da ona göre hâsıl oldu. 30 Mart 2014 Yerel Seçimleri ve geçtiğimiz ağustos ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimleri... Her iki seçimde de vatandaş, muhalefetin siyasi iddialarını destekleyecek bir tavır takınmadı. Haziran ayındaki genel seçimlerde de farklı bir durum olmayacaktır. Fakat muhalefet konuyu tüketmekten asla vazgeçmeyecektir. Zira halkı etkileyecek yeni bir söylem ve buna dayanak olabilecek bir siyasi program, ortada görünmemektedir. Halk nezdinde ve parlamento çatısı altında elde edilemeyen başarıyı, başka zeminlerde kovalamak da sağlıklı bir yol değil ve olamaz.

Türkiye'de defaatla devreye sokulan askerî müdahaleler ve çok sıklıkla başvurulan yargısal darbelerden, geçmişte bazı geçici sonuçlar alınmadı değil. Her darbe ve muhtıradan sonra, kapatılan partiler veya diğer zamanlarda Anayasa Mahkemesine açılan davalarla sağlanan kapatmalar ve siyasi yasaklar... Ama hepsi dönemsel ve kısa ömürlü oldu. Neticede halk nihai kararları vererek, siyaset zeminin temizledi her seferinde. Şu sıralarda yine dolaşıma sokulan bir "yargıya baskı" söylemi var. Doğrusunu isterseniz, asıl cevaplandırılması gereken soru, yargıya baskının asıl nereden, hangi cenahlardan geldiğidir!.. Bu ülkede yargıya baskı, İstiklal Mahkemelerinin kuruluşundan beri süregelen bir tartışma konusudur. "Sanıkların idamına, tanıkların bilahare dinlenmesine..." gibi kararlar veren İstiklal Mahkemeleri hani. 27 Mayıs'tan sonra da, "Sizleri buraya tıkayan güç böyle istiyor" diyen Yassıada Mahkemeleri... Bunlar hâlâ hafızalarda tazeliğini koruyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın, son zamanlarda çok dikkat çeken çıkışları var. Esasen dikkatli bir yargıç olarak uzun yıllar hizmet veren Sayın Kılıç, nedense son dönemlerde farklı bir tarz uygulamaya başladı. Acaba gerçek sebebi nedir? Yahut şöyle soralım: Sayın Kılıç dün ne yapıyordu, bugün ihsas-ı reyde bulunurken, ne yapmak istiyor?

Yargıya baskı denen olgu, bizzat yargının kendisinden geliyor olmasın sakın!.. Yargısal darbe yapmak isteyenlerin maksadına erişememesi, yargının suiistimaline mahal bırakılmamasını, "Yargıya baskı yapılıyor" diye anlatmaya kalkışmak, hem hukuki hem de etik olmaz. Buraya bir mim koyalım!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.