Bugün bir dönüm noktası olabilir mi?

A -
A +

Bugün Diyarbakır'daki Nevruz şenliklerinde, Abdullah Öcalan'ın çözüm süreciyle ilgili olarak gönderdiği yeni mektubu okunacak. Acaba vereceği mesaj, beklentileri karşılayacak mı?
21 Mart 2013 tarihinde yine Diyarbakır'da Türkçe ve Kürtçe olarak okunan, siyasî hamaset yüklü mektubunda; Abdullah Öcalan özetle şu çağrıyı yapıyordu: "... Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor... 'Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun' noktasına geldik... Ben bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki, artık yeni bir dönem başlıyor. Silah değil siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir. Yüreğini bana açan, bu davaya inanan herklesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum..." 2013 Martındaki şartlarda, bu çağrı gerçekten çok önemliydi ve bu sebepledir ki, ülkede büyük yankı uyandırdı. Peki, PKK ve uzantıları, Öcalan'ın belirttiği hassasiyetleri gözetti mi? Büyük ölçüde hayır!.. Bu çağrıya rağmen, PKK'nın Kandil'deki elebaşları, önce bölgedeki kış şartlarının zorluğunu ileri sürerek çekilmeyi yaz aylarına ertelediklerini açıkladılar. Daha sonra da çeşitli bahanelerle, söz konusu çekilmeyi durdurdular. Ve beklenen çekilme, çok küçük bazı grupların çekilmesiyle sınırlı kaldı.
2013'ten 2014 Martına gelinceye kadar sınır ötesine çekilme olmadı, ama PKK'nın silahlı grupları eylemsiz kaldılar. Buna karşılık örgütün şehirdeki yapılanması olan KCK, kanunsuz gösteri ve eylemlere hız verdi. Yol kesmeler, kimlik kontrolü, adam kaçırmalar, şantiye yakmalar, hatta sözüm ona yargılama faaliyetleri ve vergi salma gibi, kamu düzeni ve devlet otoritesine büyük tehdit teşkil eden gelişmeler yaşandı. Devletin güvenlik güçleri, eski dönemdeki uygulamalara nazaran bu olaylar karşısında daha esnek ve toleranslı davrandı. Öyle ki, Bölgede devletin hâkimiyeti konusunda tereddüde düşen çevreler, bu elastikiyeti sert biçimde eleştirdi. Ancak, eleştirilere rağmen, devletin askeri ve polisi son derece soğukkanlı davranarak, çözüm sürecinin akamete uğratılma teşebbüslerini boşa çıkarabildi. Burada elbette siyasi iktidarın kararlılığı ve bunun ortaya çıkardığı devlet politikasının sağlamlığı, aksi yöndeki gayretleri boşa çıkarabildi...
Geçen seneki 21 Mart'ta Öcalan'ın ikinci mektubu okundu. Ancak bu mektup bir öncekine göre daha kısa ve fakat daha muğlak ve lastikli ifadeler ihtiva ediyordu. Öcalan yaşanan diyalog sürecinde tarafların birbirinin iyi niyetini test ettiğini, ancak hükümetin bazı konularda ağır hareket ettiğini ve meselenin yasal zemine oturtulması için gerekli adımları atmadığını vs. dile getiriyordu. Burada Öcalan'ın bir taraftan sürecin önemli unsuru olarak kalma hedefi açıkça görülüyordu. Öcalan bir taraftan da, örgüt üzerindeki kontrolünün zayıflamaması için, Kandil'den yükselen itirazlara kulak verir biçimde âdeta tabanın gazını almaya çalışıyordu... Bu arada Gezi olayları, Paris'teki cinayetler ve 17-25 Aralık darbe teşebbüsü gibi, doğrudan süreci tehdit eden gelişmelere rağmen, çözüm süreci ağır aksak da olsa devam etti. Bazı zamanlarda süreç duraklamış olsa da, hiçbir şekilde ortadan kalkmadı ve bütün olumsuzluklara rağmen; hükümet aynı kararlılıkla, meselenin hukuki zemine oturtulması için gerekli yasal düzenlemeleri de hayata geçirdi...
Neticede bugüne geldik. Öcalan'dan artık gerçek anlamda bir silah bırakma ve tahkim edilmiş bir eylemsizlik sonucunu doğuracak, sonuçta toplumsal barış ve kucaklaşmayı sağlayabilecek ortama katkı verecek bir çağrı bekleniyor. Bakalım bu beklenti karşılanacak mı?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.