HDP ve Demirtaş'ın samimiyet testi...

A -
A +
Terör belasının yeniden etrafı sardığı şu günlerde, HDP'nin takınacağı tavır önemli sonuçlar doğuracaktır. Bakalım bu samimiyet testini geçebilecek mi?

HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ı, siyaseten parlatmaya çalışan çeşitli kesimler; herhalde onun hava tahminleri gibi değişen tavır ve söylemleri karşısında, epeyce şaşkınlık geçiriyordur... Evet, "BÜTÜN TÜRKİYE'NİN PARTİSİ" olma iddiasıyla, siyaset yapmaya soyunan HDP; son seçimlerde aldığı oy oranının da ivmesiyle, "ana muhalefet" rolünü oynama hevesini gizlemiyor. Böylesine önemli bir siyasi pozisyona oynayan partinin, sorumluluk noktasında da, aynı dikkat ve hassasiyeti göstermesi gerekmez mi? Birkaç gün önce Selahattin Demirtaş, "PKK Türkiye'ye karşı silah kullanmayı kesinlikle bırakmalı..." dediğinde, doğrusu büyük bir ümitle dikkat kesilmiştik. Fakat o ümidimiz bir dakika içinde sönüverdi! Çünkü Demirtaş'ın hemen arkasından sarf ettiği cümleler, büyük bir hayal kırıklığı idi. Şöyle devam etti: "Ama benim bu çağrıyı yapmamla PKK'nın silah bırakmayacağı ortada. Bu çağrıyı yapması gereken yer İmralı'dır..." Şimdi bir hususu iyice açıklığa kavuşturalım. Demirtaş her vesile ile seçimde altı milyon küsur kişinin oyunu aldıklarını vurgulayarak, bunun üzerine ana muhalefet partisi fonksiyonunu bina etmek istiyor.
O zaman sormazlar mı; "Kardeşim madem bu kadar önemli bir siyasi ağırlığın var. Niçin bunu doğru biçimde ve yerinde kullanmıyorsun? Niçin terör örgütünün silah bırakmasını tavizsiz bir şekilde istemiyor ve bunda ısrarcı olmuyorsun?" Yarım ağızla silah bırakma çağrısı yapıp, hemen peşinden de bu çağrının bir işe yaramayacağını yine kendisinin dile getirmesi, Demirtaş'ın samimiyet derecesini ortaya koyuyor! Bunun başka türlü izahı yok. Şayet HDP ve onun başı olarak Demirtaş, silahlı terörü bir politik araç olarak görmüyor ve yedekte tutmak istemiyorsa, buna uygun davranış biçimini sergilemelidir. Lakin mevkidaşı Figen Yüksekdağ'ın da itiraf ettiği üzere, HDP ve siyasi türevleri, sırtını terör örgütlerine ve onların elindeki silahların tehdit gücüne dayama ihtiyacında... Hâl böyle olunca, Demirtaş'ın Hükümeti samimiyetsizlikle itham etmesi ve "IŞİD'in başını okşamakla" suçlaması, kesinlikle ciddiye alınamaz!.. Bakınız Davutoğlu'nun, teröre karşı ortak deklarasyon yayınlama çağrısına, Demirtaş; "Kendileriyle suç ortağı olma durumuna düşeriz vs." kabilinden, tuhaf bir karşılık veriyor. Anlayan beri gelsin; teröre açıkça karşı çıkmak ve bunu bütün parti liderlerinin imzalayacağı ortak bir metinle dünyaya duyurmak, nasıl bir suç ortaklığı oluyor acaba?
Burada Demirtaş'ın açmazı kesinlikle belli. PKK ve uzantılarının terör eylemlerine açıkça tavır koyamamak... Demirtaş, kendi sözleriyle hükümsüz kıldığı silah bırakma çağrısının ertesi günü, Kandil'den halka silahlanma çağrısı yapan Cemil Bayık'ın uyarısına derhal ayak uydurarak, KCK sözleşmesindeki "Öz Savunma Güçlerinin" sağlayacağı bir paralel güvenlik sisteminin geliştirilmesini istedi. Bu sakil ve tehlikeli çağrıya tepki yükselince de, bu defa "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır..." misali, medyayı suçladı ve sözlerinin çarpıtıldığını iddia etti. Oysa söyledikleri orta yerde duruyor. Demirtaş'ın sert tepkiler karşısında geri basması, o sözlerin söylenmediğini ispatlar mı? Suruç'taki menfur saldırı sebebiyle hükümete ateş püskürürken, Adıyaman'da görevi başında PKK tarafından şehit edilen askerimiz için, yasak savma kabilinden bir başsağlığı dileğiyle, vaziyeti idare etmeye çalışıyor. Ey Demirtaş! Niçin PKK'nın vatan evladını katletmesine yeterince tepki vermiyorsun ve bu terörist saldırıyı da lanetlemiyorsun? Bu arada, Şanlıurfa'da yataklarında uyurken şehit edilen polislerin kanına giren PKK'nın, bu alçakça eylemi üstlenerek tehdit savurmasına ne diyorsun? Efendim, duyamıyorum!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.