Merkel'in ziyareti üzerine...

A -
A +
Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in, biraz da apar topar biçimde gerçekleşecek olan Türkiye ziyareti, pek çok yönden önem taşıyor. Bakalım yansımaları nasıl olacak!..

Batı'nın politik aktörleri ve siyasal kurumları, genel olarak içten pazarlıklı, fırsatçı ve de ikiyüzlüdür... Güçlü pozisyonda iken daima tepeden bakar ve karşısında daha zayıf bir muhatap varsa, onu hep baskılamaya çalışır. Şayet kendini zora sokan bir durum söz konusu ise, bunu da mümkün olan her türlü 'kurnazlık ve sinsilikle' savuşturmaya çalışır. Yani uluslararası ilişkileri, bunlar her vakit realizm yaklaşımı içinde, başka bir ifade ile yalın güç mücadelesi ve kuvvetlinin zayıf olanı bastırması çerçevesinde ele alırlar. Kim bilir belki de, genlerindeki sömürgecilik anlayışının bir sonucu olarak; Batı Dünyası hep, "Ben ve ötekiler..." kalıbı içerisinde davranıyor. 

Aksi hâlde insani bir dramdan bile, ne yapıp edip bir şekilde rant devşirme gayretine girmenin izahı yoktur... Suriye'de hüküm süren iç savaş ve katliam sebebiyle, yerinden yurdundan olmuş sığınmacılara eşitlik ve hakkaniyet içinde el uzatmak yerine, (zordaki bu insanlardan nasıl yararlanabilirim) gibi oportünist bir tavırla meseleyi ele alıp pazarlıklara girişmek, başka hangi anlama gelebilir ki?

Tam dört buçuk seneden beri Suriye'de oluk oluk kan akıyor ve Batı bugüne dek bu faciayı yalnızca seyretmekle yetindi. Ne zaman ki, on binlerce sığınmacı AB ülkelerinin sınırlarını zorlamaya başladı, o vakit Berlin'inde, Paris'te, Brüksel ve Londra'da alarm zilleri çalmaya başladı. Ege Denizinde, annesi ve kardeşiyle birlikte boğulan 3 yaşındaki minik Aylan'ın cesedi sahile vurduğunda, bütün dünyada bir infial uyandı. Ve bu infial, Avrupalı liderleri daha gerçekçi adımlar atmaya icbar etti. O atmosfer içinde Hollande, Cameron ve Merkel'den sığınmacılarla ilgili muhtelif çözüm teklifleri geldi. Ne var ki, bunların büyük kısmının sözde ve kâğıt üstünde kalmaya mahkûm, gerçek anlamda bir çözüm getirmeyen şeyler olduğu derhal ortaya çıktı. Lakin Avrupa, bu hâlde devam edemeyeceğini biliyor ve bu yüzden de yeni arayışlar içinde. Suriye konusunda Türkiye kilit ülke olduğu için, nihayet AB'nin merkezlerindeki siyasi aktörler, bu istikamette bazı çabalara girmiş bulunuyor. Geçen hafta Brüksel'i ziyaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB cenahından ilk defa böylesine ilgili ve olumlu bir tavır müşahede ettiğini söyledi. Avrupa Birliği'nin üst düzey idarecileri, tabir yerinde ise, Erdoğan'la ortak bir fotoğraf vermek için sıraya girdiler...

Bu ziyaretten bir hafta sonra, bu defa AB'nin en güçlü politik ismi olan Almanya Şansölyesi Angela Merkel Türkiye'ye geliyor. Gerek Brüksel ve Strasbourg'da, gerek Berlin ve Londra'da pişirilmek istenen aşın, Türkiye açısından cazip bir şey olmayacağını bilmek için uzman olmaya gerek yok. Sebebi de, yukarıda özet olarak belirttiğimiz, Avrupa'nın geleneksel refleksleridir. 

Yunanistan'ın har vurup harman savuran ekonomisini iflastan kurtarmak için, geri dönüşü olmayacak şekilde yüz milyarlarca Avroya kıyan aynı Avrupa, hâlihazırda Suriyeli mülteciler konusunda, en ağır yükün altına girmiş bulunan Türkiye'ye karşı cimri mi cimri davranıyor. Güya Türkiye'ye mülteci programı için yardım olsun diye, vermeyi teklif ettiği bir ila üç milyar Avroluk parayı da, zaten vermesi gereken kalkınma fonlarından aktarmaya, bir nevi araklamaya çalışıyor!.. Evet, aynen böyle yapıyor. Türkiye ile belli bir noktaya getirilmiş olan vize kolaylığı ve ilgili imtiyazları da, mülteciler için yeniden koz olarak kullanmaya kalkışıyor...

Merkel ülkemize gelmeden önce, pek de alışık olmadığımız olumlu mesajlar veriyor. Ancak çantasında kabule şayan çok fazla şey olmadığını da bilelim. Pazarlık yapılacak elbet. Fakat bu defa işlerinin kolay olmadığını biliyorlar. Bakalım el mi yaman, bey mi yaman!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.