Türkiye Rusya İlişkileri, Dün ve Bugün…

A -
A +

Hava sahamızı ihlal eden Rus savaş uçağının düşürülmesi, öyle aniden gelişmiş bir hadise değil elbet. Bu vakanın öncesi var… Ama en sonunda söylenecek lafı, en başta söyleyelim ve öyle devam edelim. Rusya’nın Suriye’de giriştiği atraksiyonlar, temelde Amerika Birleşik Devletleri’nin; bilerek ve isteyerek bu ülkeye, siyasi ve askeri zemin açması - hatta ve hatta zemin hazırlaması demek daha doğru olur – sebebiyle, bugünkü noktaya tırmanmıştır!.. Zira Amerika, ürkek, kararsız ve tabir yerinde ise “kaypak” politikaları sebebiyle, Suriye’deki kitlesel katliamların devamına seyirci kaldıkça, Rusya bu durumu daha fazla kötüye kullandı. Hem Doğu Akdeniz’deki varlığını güçlendirmek hem de Ukrayna meselesinden (Buna Gürcistan’ı da eklemeli…) ötürü, kendisine ekonomik ambargo uygulayan Batı’ya karşı boyun eğmeyeceğini ispat için; güç gösterisini abartarak, böylelikle küresel boyutta siyasi ve askeri dengelerde, eski ağırlığını kazanma hedefine de beklediğinden daha kolay kilitlenebildi. Evet, Rusya Suriye buhranında; İran’ı da yedeğine alarak, Batı’ya karşı çok rahat bir şekilde at oynatma imkânını buldu. Açıktır ki, ABD liderliğindeki Batı, İsrail’in güvenliği; enerji kaynaklarının kontrolü ve İslamofobia dürtüleriyle, bu fırsat ve imkânı bizzat kendi eliyle sundu…

Rusya –Türkiye ilişkilerinin seyrine gelince… Moskova, eylül ayından itibaren Suriye’de giriştiği askeri operasyon sürecinde, önceki güne kadar pek çok defa Türkiye’yi rahatsız eden eylemlerde bulundu. Bundan dolayı, Türkiye tarafından defalarca diplomatik uyarıya muhatap kalınmasına rağmen, Rusya tutumunda bir değişikliğe gitmedi. 3 ve 4 Ekim tarihlerinde yaptığı hava sahası ihlalleri, Türkiye tarafından sert bir şekilde protesto edilince, bu olayı bozuk hava şartlarına bağlayarak, kendince bir kurnazlık yapmaya çalıştı. Fakat ekim ayı boyunca, aynı konularla ilgili olarak en az beş defa, askeri heyetler arasında müzakere açıldı. Bu meyanda çeşitli vesilelerle birden fazla kez görüşen Erdoğan, Putin’e meselelerle ilgili Türkiye’nin rahatsızlığını doğrudan iletti. Peki, bütün bu siyasi ve diplomatik temas ve uyarılara rağmen, Rusya’nın sürdürdüğü umursamazlık ve pervasızlığın kaynağı nedir, ne olabilir? Evet, Rusya nükleer kapasitesi itibariyle bir süper güçtür. Neredeyse iki Avrupa genişliğindeki devasa toprakları, namütenahi tabii zenginliklerle doludur. Buna dayanarak, Rusya’nın uluslararası arenada, kural ve teamülleri hiçe sayan bir ayrıcalığı olabilir mi?

Uçak olayı özeline indirgersek, Rusya’nın; son yıllarda çok iyi ilişkiler içinde bulunduğu ve geleceğe dönük olarak, daha güçlü stratejik ortaklıklar kurma yolunda olduğu Türkiye’yi, böyle kolayca kaybetme lüksü var mıdır? Unutmayalım ki, Rusya’nın sahip olduğu büyük tabii zenginlikler ve buna dayalı avantajları yanında, önemli zaafları da var. 1991 yılında nüfusu 163 milyon olan Rusya, bugün 140 milyona düşmüştür. Devasa tabii kaynaklara (petrol, doğalgaz vb.) rağmen, yapısal sorunları olan Rus ekonomisi, bugün çok zor durumdadır. Kırım’ın ilhakı ve Ukrayna probleminden dolayı maruz kaldığı etkili ambargodan ötürü iyice sıkışmıştır. Bu sebeple, hele ülke dışında uzun soluklu olarak, kendisine büyük fatura yükleyecek askeri operasyonları icra etme durumu yoktur. Yani Suriye’de giriştiği atraksiyonu çok fazla sürdüremez. Onun için çabuk netice almaya çalışıyor.

Şurasını unutmayalım ki, Komünizm modelindeki Sovyet Ekonomisi bir anda çöktüğünde, dünyayı titreten Kızıl Ordu da, aynı hızla kâğıttan kaplana dönüşmüştü… Rusya’nın geçen çeyrek asırlık süreçte yaptığı bütün reformlara rağmen, ordusunu ne kadar derleyip toplayabildiği bile net değildir. Demem şu ki, bir kısım medyada estirilmeye çalışılan endişeli hava gerçekçi değildir. Zaten Rus yetkililerin açıklamaları da bu durumu desteklemektedir. Türkiye bilhassa Doğalgaz bağımlılığı sebebiyle Rusya’ya karşı dezavantajlı durumdadır. Fakat Rusya’nın da özellikle bu zor zamanlarında, Türkiye’yi göz ardı edecek hâli yoktur… 1815 Viyana Düzeni döneminden 2015 yılına kadar, Türk – Rus ilişkilerinin 200 yıllık serüvenini, bir başka yazıda özetle aktarmaya çalışacağız. Bugünlük şöyle bitirelim: Ne 19. ne de 20. Yüzyıldaki ilişkiler düzenine benzer bir durumun avdet etmesi, söz konusu değildir…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.