Kuzey Irak’taki Türk Askeri

A -
A +

Musul yakınlarındaki Başika kampında, Peşmerge güçlerine ve DAEŞ’e karşı savaşan diğer unsurlara eğitim veren Türk askerî varlığı, bazılarını fena hâlde rahatsız etmişe benziyor… Hikâyenin uzun bir geçmişi var!

2003 yılındaki Amerikan işgaline karşı, en ufak bir itiraz ve direniş ortaya koymayan Irak’taki Şii kesim; bunun mükâfatı olarak kendisine teslim edilen Merkezî iktidarı, İran’ın kılavuzluğunda, bambaşka bir istikamete sürükledi… Sünni nüfusa ve Kuzey’deki Kürt Bölgesel Yönetimine karşı, tam bir dışlayıcı ve baskıcı anlayışla, iktidar gücünü aynı zamanda ülkeyi bölme ve istikrarsızlaştırma vasıtası yaptı… Bu akılsız ve basiretsiz politikaların sonucu olarak, Irak’ın bütünlüğü ortadan kalktı ve fiilen üçe bölünen ülke, aynı zamanda da devlet otoritesinin tümüyle kaybolduğu bir kan çanağına dönüştü… Bugünkü hâliyle, Irak’ın içeride kamu düzenini sağlaması ve dışarıya karşı egemenlik haklarını koruyabilmesi, belki 50 yıl boyunca gerçekleşemeyecek bir durum. Her gün ortalama 20-30 kişinin, mezhep çatışması ve terör saldırılarından hayatını kaybettiği bu ülkede, tam manasıyla bir kaos ortamı söz konusu. Bir taraftan ülkenin petrol gelirine el koymuş olan Amerika ve İngiltere, diğer yandan Şia inancı üzerinden kurduğu siyasi kontrol ve hâkimiyetle İran, burada istediği gibi at koşturuyor!.. Açıkçası Irak’ta bugün, doğru dürüst bir devlet otoritesinden ve ülkenin tamamına hâkim hükümet düzeninden bahsetmek mümkün değil.
İşte bu haldeki Irak Hükümeti, Türkiye’nin, çok önceden yapılmış birtakım anlaşmalara ve daha sonra vaki davetlere dayanarak, Kuzey Irak Bölgesine göndermiş olduğu askerî birliğine, beklenmedik şekilde sert reaksiyon gösteriyor. Sanki bu askerî güç, Kuzey Irak’a henüz yeni konuşlandırılıyormuş gibi, egemenlik haklarının ihlalinden dem vuran birtakım itirazlarda bulunuyor… Oysa Kuzey Irak’taki askerî varlığımız hayli eskilere; 2000’li yılların öncesine dayanıyor ve bunun için dönemin Irak Yönetimi ile yapılmış anlaşmalar var ve bu mutabakatlar da halen yürürlükte… O yıllarda, Irak topraklarından yapılan Türkiye’ye yönelik terörist saldırıları önlemek ve ortadan kaldırmak maksadıyla, sık sık sınır ötesi operasyonlar yapılıyordu. 2003 yılındaki Amerikan işgali sırasında, o bölgedeki askerî varlığımız çuval hadisesi sebebiyle bir kere daha gündeme gelmişti, hatırlayınız… Mahut 1 Mart tezkeresinin Meclisten geçmemesi üzerine, ABD ile gerilen siyasi ilişkiler normale döndükten sonra; Washington’un talebi üzerine, ikinci tezkere Meclise sevk edilmiş ve bu defa genel kuruldan geçmişti. Ancak bu kez de, Irak tarafının Türkiye’den yeni askerî kuvvet gelmesini istemediği ileri sürülerek, yeni tezkerenin uygulanmasına zemin açılmamıştı. Bütün bu gelişmelerle birlikte, Irak’ta yıllar boyunca müşahede ettiğimiz o feci gelişmeler yaşlandı ve ülke bugünkü yönetilemez ve kontrol edilemez hâle geldi.
Zaman içerisinde, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi ile ilişkileri gelişince, bu durumdan Bağdat Yönetimi rahatsızlık duymaya başladı. Oysa Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine en fazla dikkat ve hassasiyet gösteren ülke idi. Ne yazık ki Merkezî Irak Hükümeti, İran’ın etkisi altında, bu kritik durumu gerektiği gibi kavrayıp değerlendiremedi. Karşı tarafın ortaya koyduğu her türlü olumsuz ve vizyonsuz tutuma rağmen, Türkiye iyi komşuluk ilişkilerini sürdürebilmek adına, daima iyi niyetli ve dostane ilişkiler içinde oldu. Özellikle Nuri El Maliki döneminde, basiretsiz ve beceriksiz ve bölücü yönetim tarzıyla, kendi topraklarında DAEŞ gibi bir terör canavarının türemesine imkân vermiş Irak Yönetimi, bugün ülkesinde kaç tane devletin gizli-açık operasyon icra ettiğini dahi, bilebilecek durumda değil!.. Lakin Irak Başbakanı Haydar El Abbâdi, Türkiye’nin uluslararası hukuka uygun anlaşmalara dayanan askerî güç bulundurmasına karşı, hükümranlık haklarının ihlalinden dem vuruyor. Irak’ı yönettiğini zanneden siyasi kadro, biraz yakın tarihe baksa ve yaşanan olaylardan doğru dersler çıkarabilse, ileriye dönük büyük kazançlar elde eder. Ama nerdeee!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.