Irak’ın egemenliği, İran’ın nüfuzu…

A -
A +

İran’ın mezhep temelli stratejik yayılma çalışmalarına karşı, Batı’nın neredeyse hiç itirazı yok. Hatta doğrudan veya dolaylı bir teşvik içinde… Neden acaba?

 

 
1979 yılında, Humeyni İran Şahı'nı devirip; sözüm ona İslam Cumhuriyetini ilan ettiğinde, orta ve uzun vadede bu devrimi civar ülkelere de ihraç edebileceği ihtimaline karşı, Batının siyaset ve düşünce mahfillerinde belirgin bir tedirginlik açığa çıkmıştı. Batı’ya ve özellikle Amerika’ya yakın bir siyaset güden Şah Rıza’nın, neticede yalnız bırakılıp; tedavi için dahi gidecek yer bulmakta dara düştüğü o sıcak dönemde, Humeyni rejimine karşı belli bir mesafe en azından görünürde hissediliyordu. Çünkü ihtilalin hemen akabinde, İranlı eylemcilerin ABD Büyükelçiliğini basarak kırka yakın diplomatik görevliyi, tam 400 gün rehin tutması vb. yakıcı olaylar, özellikle böyle bir mesafe koymayı zaruri kılıyordu!.. Ancak daha sonraları ortaya çıkan Kontra skandalı ve benzeri gelişmeler, Batı’nın perde gerisinde, İran’ın yeni rejimi ile de ciddi şekilde münasebetler kurduğunu ortaya koymuştu… (CIA’nın, Oliver North isimli bir yarbayın başında bulunduğu grup vasıtasıyla, İran’a gizlice silah satması. Buradan elde edilen paranın bir kısmının Nikaragua’daki solcu yönetime karşı savaşan isyancılara gönderilmesini hatırlayın…)  Sadece ABD değil, Batı’nın diğer gelişmiş devletleri de, el altından İran’la gayet önemli ticari ilişkiler içinde idi. Bu sayededir ki, İran on yıllarca, Batı’nın resmî ambargosuna karşı ekonomisini ayakta tutabilmiştir…

Yıllar içinde, İran cenahından esasen Batı’yı ürkütecek bir başka hamle geldi. İran’ın nükleer programı… BM’nin beş daimi üyesi ile Almanya (P5+1), görünürde uzun zamandır, İran’ı nükleer çalışma programından vazgeçirmek için hâlâ gayret sarf ediyor. Bu sebeple İran’a uygulanan teknik ambargo da devam ediyor. Diğer taraftan, İran’ın nükleer programındaki en büyük tedarikçisi (Zenginleştirilmiş Uranyum vb.) Rusya! Devrimden hemen sonra başlayan ve sekiz yıl devam eden Irak harbinde, büyük tahribat gören İran ekonomisi, Batı’nın ekonomik ambargosundan ötürü, birçok kritik malzemenin (Mesela sivil uçaklar için yeterince yedek parça temin edemiyor…) şiddetle yokluğunu çekiyor.  Yapısal problemlerin derinliği sebebiyle, halkın refah seviyesinin çok düşük olduğu bu ülkede, ortaya çıkan sosyal reaksiyonlar rejimin demir yumruğu vasıtasıyla derhal bastırılıyor…  İçerideki bütün bu sıkıntılara rağmen, İran dışarıda bambaşka bir görünümle, mezhep temelli (Şia) bir stratejik yayılmayı gayet etkili şekilde yürütebiliyor. İşin tuhaf ve en dikkat çeken tarafı, Batı Dünyası, İran’ın bu türden yayılmacılığına karşı hiç de rahatsız görünmüyor. Hatta bu yayılmanın, belli yollardan dolaylı olarak desteklendiğini fark etmek gerekiyor!..

Amerika, kendi stratejik menfaatleri doğrultusunda Irak’ı işgal etti. Lakin işgal sonrası burada istediği şekilde kalıcı düzeni sağlayamadı. Petrol üretimi ve ihracı üzerinde kontrol mekanizmasını kurduktan sonra, yıkılan devlet düzenini terör ve kaos ortamına terk edip askerini buradan çekti. Nüfusunun yüzde 60’ı Şii olan Irak’ta, şaşırtıcı bir hızla İran nüfuzu (Bazı anlı şanlı uzmanlar televizyonlarda nüfusu diyor!) tesis edildi. Bu duruma nedense Amerika ses çıkarmadı, çıkarmıyor… Bugün Irak’ta çok ciddi seviyede İran’ın askerî varlığı mevcuttur. Son dört yılda benzer durum Suriye’de de tekrarlandı. Bugün Suriye ordusuna, büyük çapta İranlı subay ve generaller tarafından komuta edildiği biliniyor. Fakat aynı Batı bu duruma da hiç tepki vermedi. Dikkat ediniz, Rusya’nın son iki üç ay içerisindeki askerî çıkarmasını sağlayan İran’dır! İran’ın meşhur ‘Devrim Muhafızları’ Komutanı Kasım Süleymani, peş peşe iki kere Moskova’ya giderek, Esad’ın her an düşmek üzere olduğunu haber verdi ve acil destek talebinde bulundu. O güne kadar sadece diplomatik olarak Suriye rejimine destek veren Kremlin İdaresi, bunun üzerine son askerî hamleyi hızla gerçekleştirdi…

İran, Basra Körfezi ve çevresindeki büyük etkisi yanında, Doğu Akdeniz’de; Kafkaslarda, Orta ve Güneydoğu Asya’ya kadar, çok geniş bir coğrafyada, bugün bazılarının pek de farkında olmadığı veya farkında olsa bile ses çıkarmadığı, muazzam bir askerî ve siyasi yayılma içinde. Bu gidişle nerede duracağı da belli değil. Ancak görünen o ki, Batı Dünyası, temelde ne kadar radikal olursa olsun, İran’ın bu Şiî eksenli yayılmasını, İslam Dünyasını bölen ve zayıflatan müthiş bir faktör olarak memnuniyetle izliyor. Ne dersiniz yanılıyor muyum?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.