Ülkenin psikolojisi…

A -
A +

İki günde 40 şehit veren ülkede, insanların sinirlerinin gerilmesi, morallerin bozulması şaşırtıcı değildir. Ancak, sade vatandaş çok endişelense de, bazılarının soğukkanlılığını muhafaza etmesi gerekir…

 

 
Bazı kalem sahipleri, gazetelerdeki köşelerinde feveran ediyor. “Terör uzmanı” diye lanse edilen kimi televizyon gezginleri de, ekranlardan bol bol ahkâm kesiyor. Yazılan ve konuşulanların ne kadarının doğru ve mantıklı, ne kadarının ise ayağı yere basmayan; çoğu kere hezeyan mertebesinde saçma sapan, düşünce kalıbına yaklaşamayacak kadar sığ karalamalar olduğunu tespit etmek, bu hengâmede mümkün değil. Ama bunlar medya mecralarından sel gibi akıyor, sözüm ona görüş ve fikir kılıfında, topluma bir nevi dayatılıyor. Herkes her şeyi bilmek durumunda değil. Hele hele okuma yazması sınırlı, öğrenme merakı fazla yüksek olmayan ve bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayı(!) yeğleyen bizim gibi toplumlarda, konuşulan-tartışılan ciddi meselelerin künhüne vâkıf olmak, onları doğru ve yeterli biçimde değerlendirebilmek mümkün değil. Hele bu mevzular terör ve güvenlik gibi, dış politika gibi; uzman geçinenlerin dahi içinden çıkamadığı son derece çetrefil konular ise, bu sahalarda akıl yürütmek; sağlıklı şekilde hükümler vermek, her babayiğidin işi değil. Ama dilin de kemiği yok. Kahve kültürüne meftun ve o sermaye ile ‘fikir ticareti’ ve siyaset bezirgânlığı yapanların bol olduğu bu memlekette; kafaların karışması, zihinlerin bulanması kadar kolay bir şey olmasa gerek!..

Muhalif kesimden koro hâlinde yükselen seslerin özeti şu: Hükümetin dış politikası kökünden yanlış! Niçin yanlış kardeşim? Efendim, bu hükümet “Komşularla sıfır sorun politikası” diye yola çıktı, ama “sıfır dostluk” noktasına geldi. Yani herkesi bize düşman etti… Ve komşularımızdan saymaya başlıyorlar: Irak düşman, Suriye düşman, İran düşman, Mısır düşman, Rusya düşman vs. vs... Hatta ve hatta hâlihazırda, resmî olarak müttefikimiz olan Amerika dahi, düşman değilse bile dost da değil… Şu hâlde burada bir problem var diyorlar. Bunlara göre problem de şudur: Böylesine düşman çoğaltan bir dış politika mutlaka yanlış olmalı!.. Derhal bu dış politikayı değiştirip, düşman sayısını azaltmalıyız, diyorlar. Acaba mesele bu kadar basit mi? Dış politikada öyle hemen dost hemen de düşmanlık olur muymuş? Yüzeysel olarak bakılırsa, mevcut durum böyle okunabilir elbet… Ne kadar kolay değil mi? Esad’ın Suriye halkını, kimyasal silahlar dâhil; her türlü vahşi yöntemle kırmasına sessiz kalıp, Baas rejimi ile pekâlâ dost olabilirsiniz… Acaba böyle bir dostluk, Suriye’den gelecek mültecilerin sayısını azaltır mıydı? Azaltır mıydı?! Irak’ın tamamen İran nüfuzu altına girmiş, Şii Yönetiminin; Sünni halkı emperyalist işgal güçlerinden daha beter ezmesine sessiz kalınsa idi, Bağdat hükümeti ile ne gibi bir dostluk devşirilebilirdi ki? Yahut Şii yayılmacılığını bölgesel boyutların ötesine taşırmak isteyen İran’ın, sınır tanımaz agresif hamleleri karşısında, pasif ve ürkek bir dış politika ne gibi iyi komşuluk münasebetleri doğurabilirdi?

Rusya ile ilişkileri geliştirmek için, Soğuk Savaş sonrası dönemde en ileri seviyede çalışmalar yapan bu hükümet, Kremlin’i memnun etmek için, daha ne yapmalıydı sizce? Mesela Irak gibi, kendi hava sahamızı sınırsız kullanıma açıp, Rus uçaklarının Suriye halkını daha çok ve daha kolay bombalamasına zemin mi açmalıydı? Türkiye ABD ile olan müttefiklik ilişkilerinde, ne gibi yanlışlıklar yapmış acaba? ABD’nin güvenliği aleyhine hangi kumpasın içinde yer almış? O hâlde ulusal güvenliğimiz için doğrudan, yakın tehlike ve tehdit olan bir terör örgütünü, uluslararası hukuk ve siyaset anlayışına taban tabana zıt bir tutumla, muhatap alıp ona meşruiyet kazandıran Amerika’nın yanlış politikasını tasdik etmek zorunda mıyız? Hem de bu yanlış, doğrudan bizim ulusal güvenliğimize ve toprak bütünlüğümüze açıkça zarar veriyorken… Beyler oturduğunuz yerden ahkâm kesiyorsunuz, ama kazın ayağı hiç de öyle değil. Bu kadar kalleş terör saldırılarının vuku bulduğu bir ortamda, bölücü terör örgütleri ile onların destekçisi devletlerin ‘kaypak’ politikalarına tek bir laf etmeyip, zehirli oklarınızı yine kendi ülkenize çevirmeniz, en hafif deyimiyle ele güne hizmetçilik, yani uşaklıktır!.. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.