Irak’ı kim yönetiyor?

A -
A +
Başlıktaki soruyu belki de şöyle sormak daha doğru ve tam olur: “Irak ve Suriye’yi kim yönetiyor?” ABD işgali neticesinde Irak ordusu lağvedildi ve devlet de yönetilemez hâle getirildi. Peki, Irak’ı hâlen kim yönetiyor?
 
Şu sıralarda Irak ve Suriye’de geleceğe dönük çok önemli adımlar atılıyor… Irak’ta, başta Musul olmak üzere, pek çok önemli yerleşim yeri ve stratejik kenti kontrol altında tutan DAEŞ’e karşı yeni bir harekât başlatıldı. Mahiyeti tam belli olmayan “Koalisyon güçleri” ile Irak Silahlı Kuvvetlerinin müşterek harekâtına karşı, DAEŞ terör örgütü, hatırı sayılır bir direnç gösteriyor. Bu direnci ne gariptir ki, geçmişte Irak Ordusundan ele geçirdiği Amerikan silahlarıyla gerçekleştiriyor! ‘Nasıl yani?’ dediğinizi duyar gibiyim. Hatırlayınız, 2014 yılında DAEŞ örgütü bin kadar militanla Musul’u işgal etmek için harekete geçtiğinde, bu kentin savunmasında görev almış olan 70 bin kişilik Irak askerî gücü, neredeyse tek kurşun atmadan ve Amerikan malı son derece modern silahlarını da bırakarak, tabana kuvvet firar etmişlerdi… Aradan geçen tam iki yıllık zamanda Musul’un kurtarılmasıyla ilgili yüzlerce beyanat ve hikâye dinledik. Hâlâ daha tam olarak Musul’u kurtarma harekâtının başlayıp başlamadığı bile tam olarak belli değil. Zira o coğrafyada tam olarak ne tür olayların cereyan ettiği bilinmiyor. Çünkü kimin eli kimin cebinde, o dahi meçhul!
Musul ve civarında neler olup bittiği bilinmediği gibi, Bağdat’ta yani Irak ülkesinin yönetim merkezinde de ne olup bittiğini kimse bilmiyor. Daha doğrusu kontrolü elinde tutan güçlerin dışında kimse bilmiyor… En önemli soru şudur: Irak’ı kim yönetiyor? Amerika mı, İran mı, Iraklıların kendileri mi? Koalisyon güçlerinin Felluce’ye yaptığı taarruza karşılık, DAEŞ’in dün üç ayrı yerde eylem koyduğu Bağdat’ta, gerçekten ipler kimin elinde? İran’ın Devrim Muhafızları yahut kendi tanımlarıyla “Kudüs Gücü Komutanı” diye lanse ettikleri General Kasım Süleymani'nin bir nevi itiraf mahiyetindeki şu açıklaması yeterince dikkat çekici: “İran’ın Irak’ta olmasına gerek yok. Çünkü zaten orada işbaşında olanlar İran’a yakın…” İran âdeta “süper general” olarak bir Irak’a, bir Suriye’ye yolladığı ve son iki yılda özellikle Suriye’de, Baas rejiminin yanında savaşan, bu arada bir iki kez de yaralandığı söylenen Süleymani, sözlerine açıklık getirerek, “Irak İslamî Yüksek Meclisi”nin ülkeyi yönettiğini ve İran’la aynı safta olduğunu söylüyor. Bu aslında yeni bir durum değil. Irak Yönetiminin çok uzun zamandan beri, doğrudan ve etkili biçimde İran tarafından yönlendirildiği, Necef’ten ziyade Kum kentindeki Şiî mollaların Iraklı idareciler üzerinde etkili olduğu sır değil. Bu aynı zamanda ABD’nin işgal sonrası politikalarındaki başarısızlığın da bir açık bir sonucudur…
İran son yıllarda hem Irak hem Suriye üzerinde, kendi gücünün çok çok fevkinde bir ölçekte, etkili ve bir o kadar da tehlikeli politikalar uyguluyor! Halen Suriye’de binlerce asker bulunduran ve şimdiye kadar onlarca generalini kaybetmesine rağmen, bu ülkede halka karşı fiilen savaşmayı sürdüren İran, Rusya’nın da desteğiyle, çok önemli kazanımlar elde etti. Bu kazanımların sürdürebilirliği tartışılabilir. Ancak hâlihazırdaki fiili duruma göre, İran; Irak’ta ABD’nin açtığı zeminde, Suriye’de ise Rusya’nın desteğinde, çok stratejik noktalara ulaşmış bulunuyor… Bunun yansımalarını henüz tam olarak belki görmüyoruz. Fakat ileride bizi hayli uğraştıracağını da belirtelim. Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, dünkü açıklamasında Suriye’de oyun içinde oyun oynandığını ifade ediyordu. Gerçekten oyun içinde oyun oynanıyor ve bütün bu oyunların hedefi Türkiye’yi Suriye’de denklem dışında tutmak… Halen ABD ve Rusya farklı görüşte olmalarına karşılık, her iki küresel gücün yaklaşımı da Türkiye’yi rahatsız edici nitelikte! ABD, Türkiye’nin bütün tepkilerine rağmen, terör örgütü PYD ile iş tutuyor. Diğer yandan Rusya agresif hamlelerle Suriye’de bütün dengeleri altüst etmeye devam ediyor.
Şüphesiz Türkiye her iki küresel gücün politikalarını tasvip etmiyor ve buna karşı direnmeye de devam ediyor. Hâlihazırda Cenevre III görüşmelerinin neticesini gözlüyor. Buradan çıkacak sonuçlara göre yeni adımlar da atabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son zamanlarda, “Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz…” şeklindeki açıklamaları, Türkiye’nin hem kendi güvenliği hem de Suriye’nin geleceğine dair atması muhtemel adımların bir işareti gibi görünüyor...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.