Söylenenler ve söylenmeyenler…

A -
A +
 
Orta Doğu’daki yüzyıllık hesaplarda (1916 Sykes – Picot) en başa dönülürken, söylenen ve henüz söylenmeyen şeyler var. Lakin şurası artık netleşmiş bulunuyor: Meydan dünkü gibi boş değil!..
 
Etrafımızda olup bitenlerin yeterince farkında mıyız bilmiyorum ama büyük değişim ve dönüşüm bir süre sonra, görmeyen gözlerin içine dahi sokulacak derecede hükmünü icra edecek… Emperyalist güçlerin 1916’da, Sykes – Picot gizli anlaşmasıyla başlattıkları; Arap topraklarını kendi aralarında bölüşme serüveni, tam on yıl sonra 1926’da Musul ve Kerkük’ün İngiliz Mandasındaki Irak’a bırakılmasıyla sonuçlandı. Aradan geçen on senede, İngiltere ile Fransa arasındaki bu paylaşımın sınırları birçok kere değişti. Bolşevik İhtilalinden sonra, Rusya’nın savaşın dışına çıkması ve gizli Sykes – Picot anlaşmasını ifşa etmesi, ortalığı toz dumana kattı. Zira İngiltere bir taraftan Fransa ile Arap topraklarını bölüşürken, diğer taraftan Osmanlı Devletine karşı birlikte savaşmanın karşılığında; bu topraklarda yekpare bir Arap Devleti kurma ve hilafeti de tekrar Araplara teslim etme sözünü vermişti!.. Bunun asla gerçek ve yerine getirilebilecek bir söz olmadığını belirtmeye gerek var mı acaba? Onu bırakınız aynı İngiltere, Fransa ile giriştiği bu bölüşmede ha bire yeni hamlelerle, refikini (rakibini demek daha doğru olur) geriletip yeni tavizler vermeye zorluyordu. Bu şekilde başlangıçta Fransa payında olan Musul – Kerkük’ü, bilahare kendi tarafına katmayı başarmıştı… Kısacası oyun içinde oyun oynanıyordu.
Bu oyunun bir kısmı, İstiklal Savaşı ile bozulabilmişti. Zira başlangıçta, Çukurova bölgesi başta olmak üzere; Anadolu topraklarının bir kısmının da, o mahut anlaşma çerçevesinde Fransızlara verilmesi aynı taraflarca kararlaştırılmıştı. Sykes – Picot ile başlatılan, Sevr Planı ile pekiştirilmek istenen “parçalama – bölme ve yutma” ameliyesi, aslında yüzyıldan beri aralıksız biçimde devam ediyor. PKK terör örgütünün faaliyetlerini, Irak’ın işgalini ve parçalanmasını, şimdilerde Suriye üzerinde aynı operasyonun sürdürülmesini, hep bu parantez içinde değerlendirmek gerekir. BOP (Büyük Orta Doğu Projesi) çerçevesinde, bölgeyi yeniden dizayn etme hedefini bir şekilde gerçekleştirmek isteyen hegemonik güçler, her gün yeni bir hamle yapıyorlar. Amerikan Senatosunda, 11 Eylül saldırısı ile ilgili olarak; Suudi Arabistan’ı ilzam eden kanunun çıkarılmış olması, bu minvalde yepyeni bir durumdur… İşte tam bu noktada, iki önemli hususa dikkatinizi çekmek isterim. Birincisi 9. Avrasya İslâm Şûrasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Suudi Arabistan’ın haklarını savunmak için İslâm İşbirliği Teşkilatı bünyesinde başlatılacak çalışmalara dair yaptığı açıklama. Bu açıklama Türk – Amerikan ilişkileri de dâhil, pek çok alanda yeni dengeler oluşturacak bir gelişmedir. Bunun altını özellikle çizelim… Cumhuriyet döneminde belki de ilk defa, böyle bir dış politika hamlesi gerçekleşiyor. İkinci husus, yine Sayın Erdoğan’ın Irak Başbakanı Haydar El İbadi’ye yönelik son derece sert sözleridir. Bu sözlerin esas adresini herkes tahmin edebilir. Sahibinin sesi olan El İbadi’ye verilen bu mesajın, uzantısında çok daha mühim bir gönderme var. Özetle, Irak’ın kukla hükûmeti ne derse desin, Türkiye stratejik menfaatleri doğrultusunda, atılması gereken her adımı atacaktır. Yani “Bildiğini okuyacaktır…”
Sayın Erdoğan’ın şu cümleleri çok çok önemlidir: “Bazı ülkeler binlerce kilometre uzaktan gelip Afganistan’da ve daha pek çok yerde, kendine tehdit oluşturduğu iddiasıyla operasyon yapacak. Türkiye yanı başındaki tehlikeye müdahale edemeyecek. Biz bu çarpıklığı asla kabul etmiyoruz…” Yıllardır bu köşede dile getirdiğimiz bu mesele, şimdi en üst seviyede ve en üst perdeden seslendirilmiş oluyor. Cumhurbaşkanının Irak Başbakanına yönelik sert çıkışından sonra, ABD cenahından gelen sükûnet çağrılarına da, ayrıca dikkat isterim! Hikâye yüzyıllık bir hikâye… Ancak köprülerin altından çok sular aktı. Hegemonik güçler, hâlâ daha I. ve II. Dünya Harbinin akabindeki veya Soğuk Savaş dönemindeki siyasi anlayış ve alışkanlıklarla hareket etmek istiyor. Tabii ki buna artık imkân yoktur. Dünya siyaset dengeleri yeniden kuruluyor ve bu safhada Türkiye bir oyun kurucu olarak rol oynuyor… Evet, bugün itibarıyla söylenen ve henüz söylenmeyen pek çok şey var. Türkiye Cumhuriyeti, kendisine karşı eylem yapan terör örgütlerinin elindeki modern silahların menşeini ve çetelesini, elbette çok dikkatli bir şekilde kayıtlara geçiriyor. Vakti geldiğinde bunun hesabını, ilgili taraflara anlayacakları dille soracaktır!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.