Türkiye bir 60 yıl daha beklemez!

A -
A +
AB ile ilişkilerimiz yine sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Geçmişte de buna benzer durumlar defalarca yaşandı. Sonra işler tekrar yoluna girer gibi oldu. Lakin bu oyalama daha ne kadar sürecek?    
Yaklaşık altmış yıldır, Türkiye Avrupa Birliği ile birleşme-bütünleşmeye çalışıyor… İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, aşırı milliyetçi akımlara karşı bir çözüm olarak düşünülen entegrasyon düşüncesi, 1952’de Avrupa Kömür Çelik Topluluğu anlaşmasıyla ete kemiğe büründü. 1957’de imzalanan Roma Anlaşmasıyla Gümrük Birliği ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nun eklenmesiyle, “Avrupa Ekonomik Topluluğu” hayata geçirilmiş oldu. Daha sonraki süreçte, yeni anlaşma ve katılımlarla; önce Avrupa Topluluğu ve nihayet Avrupa Birliği ismiyle, son şeklini alan bu ekonomik siyasi entegrasyon hareketinin, nasıl bir sonuca ulaşacağı konusunda son zamanlarda hayli tereddütler de belirmiş durumda! Buna rağmen Türkiye 1957 yılından beri, önce Ortak Pazar bilahare de Birlik diye tanımlanan bu “Uluslarüstü” teşkilata üye olmak için, çabalarını sürdürüyor. Bugüne kadar çeşitli siyasi gelişmeler sebebiyle, Türkiye-AB ilişkileri defalarca krize girdi. 1980’de askerî darbe olunca ilişkiler büsbütün kesildi. 1987’de Merhum Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde, yeniden bağlar kuruldu ve üyelik için müracaatta bulunuldu. Ancak bu talebimiz kabul edilmedi. 1988 yılında Türkiye’nin Birliğe üyelik için uygun olmadığını karara bağlayan zirveden sonra bir kriz daha koptu ve karşılıklı restleşmelerle gerilim tırmandı. Fakat bir yıl sonra 1999 yılında AB Zirvesi, bu defa bir yıl öncekinin tam tersine karar alarak, Türkiye’nin adaylık için uygun şartlara sahip olduğunu açıkladı. Kopenhag zirvesini gazeteci olarak ben de izlemiştim. Orada dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e yabancı bir gazeteci şöyle bir soru sordu: “Bir yıl içinde ne gibi gelişmeler oldu da, aynı AB geçen yılın tam aksine, bu defa sizin üyeliğiniz için olumlu karar aldı?” Ecevit cevap olarak şöyle dedi: “Bunu ben de bilmiyorum. Soruyu AB yetkililerine sormanız gerekir!” Evet, Türkiye’nin AB serüveni özetle böyle… 1977 yılındaki üyelik davetini ve Ecevit’in, “Onlar ortak, biz pazar olamayız…” diye geri çevirmesi detaylarına girmeye hiç gerek yok. Daha sonraki gelişmeleri biliyorsunuz. Tam üyelik için nihayet 2005 yılında müzakere süreci başladı. Başladı velakin başladığı günden beri de kriz ve engellemeler bitmiyor. Yıllar yılı Yunanistan’ı öne sürerek arkasından esas engellemeyi yapan Almanya, iktidar değişikliği ile bu tutumunu biraz yumuşatmış gibi göründü. Ancak tekrar Hristiyan Demokratlar işbaşına gelince eski tas eski hamam devam etti. Kıbrıs meselesi ve AB ilkelerine açıkça aykırı biçimde tam üyeliğe kabul edilen Rum Yönetiminin engellemeleri vs. Fransa’nın bilinen tavrı… Velhasıl AB, Türkiye’ye karşı hep ikircikli davrandı. Ekonomik durumu bizden çok daha elverişsiz olan Bulgaristan, Romanya da dâhil, Doğu Avrupa ülkelerinin hepsini içine alan AB, Türkiye’ye karşı her fırsatta âdeta duvar örmeye çalışıyor. Bugüne kadar verdiği hiçbir sözü yerine getirmeyen AB, şimdilerde Türkiye’nin terörle mücadelesini bahane ederek, ipleri büsbütün gerecek söylemlerde bulunuyor… Hatta Lüksemburg gibi kümes kadar bir ülke, Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulayalım deme cüretini gösterebiliyor!.. Son olarak Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’un “Yaptırım uygularız…” tehdidinde bulunmaya kalkışması bardağı iyice taşırdı. Hem Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hem Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu tehdide karşı gerekli resti çekti. Cumhurbaşkanının sözleri oldukça sert ve yalın… “AB önce verdiği sözleri tutsun. Terör örgütü Avrupa’da cirit atıyor. Onlara her türlü desteği vereceksiniz, Türkiye’ye de müzakereler dondurulacak diyeceksiniz. Geç kaldınız. Hemen kararınızı verin. Yıl sonuna kadar sabredelim, ondan sonra millete gidelim…” Gerçekten Schulz ve diğerlerinin yaptıkları terbiyesizlik. Bunlar Türkiye’yi kendi müstemlekeleri gibi görüyor. Her türlü ahlaksızlık ve ilkesizliği sergileyecekler, ondan sonra da bizden bunlara katlanmamızı bekleyecekler!.. Türkiye AB kapısında bir altmış yıl daha bekleyecek değil. Kaldı ki AB’nin altmış yıl daha yaşayıp yaşamayacağı bile belli değil. Hele İngiltere’nin ayrılma kararından (Brexit) sonra, bu konu çok daha tartışılır hâle geldi. AB kendisini dev aynasında görmeye devam ediyor, ancak nasıl aşındığını ve çürüdüğünü pek görmek istemiyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.