Genelde AB, özelde Almanya ile durumumuz…

A -
A +
Evet, AB ile çok sıkıntılı bir dönem geçiriyoruz. AB’nin lokomotifi durumundaki Almanya ile belki daha da problemli bir dönem yaşıyoruz! Peki, bu noktaya nasıl gelindi ve şimdi ne olacak?
 
Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’un, “Müzakereleri dondururuz, yaptırım uygularız…” gibi; Türkiye’ye dönük tehditkâr sözlerine, hem Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu hem Cumhurbaşkanı Erdoğan çok sert biçimde karşılık vermişti. Ancak bir taraftan böyle karşılıklı restleşmeler yaşanırken, diğer taraftan da diplomatik temas ve müzakereler, olması gerektiği gibi devam ediyor. AB işlerinden sorumlu Bakanımız Ömer Çelik; Brüksel’deki AB Dışişleri Bakanları toplantısına katıldı ve kritik görüşmeler yaptı. Tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Her tarafın yaptırım olsa ne yazar. Müzakereleri donduracakmış… Geç kaldın. Hemen kararını ver..” sözlerinin dumanı tüterken, Schulz ile yüz yüze görüştü. Dolaylı olarak ve daha ziyade medya aracılığıyla karşılıklı gidip gelen atışmaların ortamı fena hâlde gerdiği bir gerçek… Ancak beri tarafta da uluslararası ilişkilerin bir rasyonalitesi var. Orada öfke ve duygusallık değil, mantık ve sağduyu esastır. Nitekim Avusturya hariç, AB Dışişleri Bakanları, Türkiye ile üyelik sürecinin sürdürülmesi konusunda görüş belirttiler. Lüksemburg’dan daha irice olsa da, Avusturya’nın AB içinde kayda değer bir özgül ağırlığı yoktur. Kaldı ki, uzun zamandır bu ülkede büyüme istidadı gösteren sağ - ırkçı politik cereyanlar sebebiyle, AB nezdinde bizatihi bu ülkenin kendisi ciddi problemler yaşamış ve yaşamaktadır.
AB Komiserleri kendilerince esip gürleseler de, bilindiği üzere, son kararı verme noktasında; özgül ağırlığı en fazla olan Almanya, Fransa ve her ne kadar Birlikten ayrılma kararı almış olsa da, hâlen bünyenin içinde bulunan İngiltere gibi ülkelerin tavrı nihai belirleyici olacaktır… O yüzden Martin Schulz veya Federica Mogherini gibi şahısların tutumu, rahatsız edici olsa da, sonuç itibarıyla bunlar her zaman ikinci planda kalmak durumundadır. Genelde AB ve özelde Almanya ile ciddi bir gerilimin yaşandığı bu zaman diliminde, bir önemli görüşme trafiği daha yaşandı. Almanya Dışişleri Bakanı Walter Steinmeier (Kİ, yakın gelecekte Cumhurbaşkanı olmasına kesin gözüyle bakılıyor…), üstelik telefon görüşmesi kabul edilmediği hâlde (Bu ciddi bir istiskaldir) ziyaret ve temas talebini sürdürdü ve Ankara’ya gelerek hem mevkidaşı Çavuşoğlu, hem de Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile önemli görüşmeler yaptı. O da uluslararası ilişkilerin yukarıda işaret ettiğimiz yönüne göndermede bulunarak, megafonları bırakıp kapalı kapılar arkasında yüz yüze konuların görüşülmesinde fayda olduğunu belirtti. Kapalı kapılar arkasında Alman Bakanın önüne çok önemli dosyaların konulduğunu herkes tahmin edebilir. Daha önce Sayın Erdoğan, Merkel’e tam dört bin dosya verdiğini açıklamıştı. Keza Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, bu ülkede dört bin beş yüz PKK’lı ile ilgili olarak sürmekte olan dava ve adli süreçten bahsetmişti. Arkadaşımız Buket Güven’in hazırladığı bugünkü haberinde, Almanya sınırları içinde cirit atan on dört bin PKK militanı veya örgütle bir biçimde iltisaklı elemanların durumunun Steinmeier’e bir kez daha sorulduğu anlaşılıyor. Alman Bakan bu konudaki sorulara tatminkâr cevap verebildi mi, yoksa “Bu kadarından haberim yok” diyerek devekuşu misali vaziyeti kurtarmaya mı çalıştı, artık orasını bilmiyoruz…
Ama şunu iyi biliyoruz. Türkiye ve Almanya münasebetleri her iki taraf için çok çok önemli. Avrupa’nın bir geleceği varsa, bu Almanya’dır!.. Fransa ile birlikte AB’nin çelik çekirdeğidir Almanya ve dış ticaretteki en büyük partnerimizdir. Avrupa’da yaşayan altı milyonu aşkın Türk’ün yarısından fazlası bu ülkededir. Hâlihazırda iki ülke münasebetleri epey sıkıntılı! Lakin bu da ilk defa olmuyor. Diplomasinin görevi de krizleri aşmak değil midir? Türkiye ve Almanya tarihin derinliklerinden gelen ikili ilişkilerin ehemmiyet ve kıymetini göz ardı edecek lükse sahip değildir. Her ne kadar genel olarak Avrupa kibrinin etkisi Alman politikacılarının üslubuna yansıyor olsa da, bizatihi Alman hariciye bakanının apar topar Ankara’ya gelme ihtiyacı hissetmesi, durumun ne kadar farkında olduklarını bize anlatıyor. Genelde AB ve özelde Almanya o itici ve kaba tavrını terk etmek zorundadır. Zira onlar parmak salladıkça Türkiye’nin daha da sertleşeceğini, herhâlde anlamış olmaları lazım!.. 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.