Ne kadar dost, ne kadar müttefik?..

A -
A +
Yaklaşık iki hafta sonra ABD’de yeni yönetim işbaşı yapacak… Ancak 8 yıllık ‘Obama İktidarı’ döneminde, Türk-ABD ilişkileri, ciddi hasarlar gördü. Bu ne kadar telafi edilebilecek acaba?
 
Uluslararası ilişkiler jargonunda, Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl tanımlamalı acaba? Daha doğrusu şöyle soralım: ABD’nin Türkiye nazarında konumu nedir? Müttefik mi, muhasım mı? Dost mu, düşman mı? Doğru bir değerlendirme için Amerika Birleşik Devletlerini nereye oturtalım? Bu sorunun cevabı hem kolay hem zor… Hem basit hem çetrefil! Zira tek başına pozisyon tanımı yetmeyecek. ABD’nin bulunduğu pozisyonu tam olarak karşılayan, bir politik tavır da geliştirip uygulamak şart… Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu önceki gün, AA’ya şu önemli beyanatı verdi: “Amerika ile güven bunalımı yaşıyoruz…” Dış politikada en resmî ve yetkili ağız, bir ülkenin dışişleri bakanıdır. Ve Türkiye’nin Dışişleri Bakanı işte bu çok açık ve net ifadeyi kullanıyor. 1947’den beri Türkiye ile ABD arasında pek çok kez siyasi krizler uç verdi. 1960’larda dönemin Başkanı L. Johnson’un İnönü’ye gönderdiği skandal mektup… 1970’lerin başında Nixon’un, haşhaş ekimi konusunda düpedüz devrin başbakanı Süleyman Demirel’e yönelttiği tehditler… Keza 1974 Kıbrıs Harekâtından sonra uygulanan silah ambargosu… Nihayet 2000’li yılların başında yaşanan “Tezkere” ve çuval krizi… Her biri başlı başına bir derin hikâye…
Ama her siyasi krizden bir müddet sonra, ikili ilişkilerde yeniden düzelme ve normalleşme süreci başladı. “Bundan böyle Beyaz Saray’ın telefonları Türkiye için hep meşgul çalacak…” denildikten kısa zaman sonra, tam tersine bu telefonların karşılıklı olarak daha sık çalıştığı da görüldü. Lakin bu hep böyle mi gidecek? Yahut şöyle ifade edelim: Böyle devam etmesi mümkün müdür? Hemen ifade edelim ki, bu hep böyle gidemez. Zira köprülerin altından çok sular aktı… Türkiye 1940’ların, 60’ların, 70’lerin, 90’ların Türkiye’si değil. Önce bunun altını çizelim. Her ülke gibi Türkiye de, uluslararası ilişkilerde her zaman dostluk ve barışı temin etmeye çalışır. Lakin bu ilişkilerde ilkeli tutum, denge ve karşılıklılık (mütekabiliyet) esastır. Aksi hâlde gerçek bir dostluk ve barış iklimi yakalanamaz. Yukarıda satır başlarıyla hatırlattığımız kriz dönemlerinin her biri, sonradan düzelmeler olmuş olsa da,  ABD ile ikili ilişkilerimizde kalıcı hasarlara sebebiyet vermişti. Bu hasarların kalıntısı hiçbir zaman devlet hafızasından silinmez. Son olarak, ABD’nin özellikle PYD/YPG’ye verdiği lojistik desteği ele alalım… Türkiye’nin ulusal güvenliğine dönük çok ciddi bir tehdit ve yakın tehlikeye dönüşmesine ve bunca itiraz ve ikazımıza rağmen, güya müttefik ve dostumuz olan ABD’nin; hiç aldırmadan aynı tavrı sürdürmesi, izahı olmayan bir durumdur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hayli zamandır bu konuda ABD’ye dönük çok sert açıklamalar yapıyor. Fakat bu açıklamalara karşı, ABD tarafı, söylenenleri duymazlıktan geliyor ve bildiğini okumaya devam ediyor. İş öyle bir noktaya geldi ki, Sayın Erdoğan’a göre; daha yumuşak bir üslup kullanan Sayın Binali Yıldırım, Obama Yönetiminin bu yaptıklarını “KEPAZELİK” olarak niteledi. Bu çok ağır bir ifadedir. Başbakan Yıldırım dün de, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği sitesine konan bir fotoğrafla ilgili olarak “ZEVZEKLİK” ifadesini kullandı. Bu türden ifadeler uluslararası ilişkilerde çok çok nadirdir… Taraflar arasındaki gerilim ve tansiyonun yüksekliğine işaret eder. Evet, besbelli ki Türkiye’nin sabrı fazlasıyla zorlanmış durumda. Elçiliğin siteye, sözüm ona dostluk ilişkilerinin göstergesi olarak koyduğu fotoğraf, çok farklı biçimlerde yorumlanmaya müsait. Nixon ile dönemin Başbakanı Nihat Erim’in ABD ziyareti sırasında çekilmiş… Yukarıda haşhaş meselesinde, Nixon’un Demirel hükûmetine tehditlerini hatırlatmıştım. İşte 12 Mart 1971 askerî muhtırasıyla devrilen Demirel’in yerine, Nihat Erim ara rejim başbakanı olarak işbaşına gelir gelmez, ABD’nin isteği doğrultusunda haşhaş ekimini yasaklamıştı!..  Şimdi siz de buna göre yorumlayabilirsiniz.
Netice; Başbakanın ifadesiyle, Obama Yönetiminin ajanları (memurları) giderayak zevzeklikler yapıyor. Bakalım iki hafta sonra göreve başlayacak olan Trump döneminde, bunca hasarın telafisi mümkün olabilecek mi? Yahut Çavuşoğlu’nun dile getirdiği “GÜVEN BUNALIMI” devam mı edecek? Ederse mesele nerelere kadar tırmanır? Cevabı merak edilen sorular bunlar...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.