Körfez ülkeleri İran’dan tedirgin…

A -
A +
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın, üç Arap Körfezi ülkesine gerçekleştirdiği ziyaretin geniş yansımaları olacaktır. Suriye’de yeni gelişmelerin yaşandığı bir sırada, bu gezinin farklı bir anlamı var.
 
Evet, Körfez ülkeleri İran’dan ciddi tedirginlik duyuyor. Bunun jeopolitik siyasal ve sosyal çok sebepleri var… 1971 yılında Bahreyn bağımsızlık yolunda iken, İran Şahı hâlâ bu ülke toprakları üzerinde bir takım haklar iddia ediyordu! Ancak konjonktür gereği, o da bağımsızlık sürecini kabul etmek durumunda kaldı. İran’ın Basra Körfezinde ileri sürdüğü iddialar çok yönlü ve çeşitli. 1980 öncesinde Irak’la yaşanan gerginlikler, Humeyni devriminden sonra, nihayet sekiz sene sürecek korkunç bir savaşa dönüşmüştü. Körfez ülkelerindeki Şiî nüfus, İran tarafından koçbaşı gibi kullanılıyor. Bir önceki yazıda, 2011’den sonra Bahreyn’de yaşanan kanlı olaylara işaret etmiştik. Bahreyn’de nüfusun yüzde 70’i Şiî olduğu için, Sünni yönetim düzen ve kontrolü istikrarlı şekilde yürütmekte zorluk çekiyor. Aynı şekilde Suudi Arabistan, zengin petrol yataklarının bulunduğu coğrafi bölgelerde ikamet eden, yüzde 20 civarındaki Şiî nüfus konusunda, İran’ın atraksiyonları sebebiyle hayli tedirgin. Katar’da da aşağı yukarı bu civarda bir Şiî nüfus yaşıyor. Ancak Katar’ın 2,6 milyonluk nüfusunun yaklaşık 2 milyonu, yabancı ülkelerden (650 bini Hindistan’dan) gelen çalışanlar…
Katar, dünyanın üçüncü büyük doğalgaz kaynaklarına sahip bir ülke olarak hem ekonomik alanda hem siyasi alanda, ülke büyüklüğü ile mütenasip olmayan derin bir etkiye sahip… 2012 yılında, Suriye’de akan kanın durması için, Arap ülkelerinin buraya müdahale etmesi çağrısında bulundu. Bu keskin çıkışa, diğer Arap devletleri yanaşamadı. Katar’ın, başta Filistin meselesi olmak üzere, Arap Dünyasının meseleleriyle uğraşmakta özgül bir ağırlığa sahip olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Sudan meselesinden tutunuz, Suriye iç savaşına kadar, siyasi; askerî ve ekonomik olarak aktif bir politika izleyen Katar, bu arada yaptığı askerî harcamalarla da dikkat çekiyor. Dünyada en fazla silah ithal eden 46. ülke… Kişi başına 114 bin dolarlık geliriyle dünyanın en zengin ülkesi pozisyonunun sağladığı bu harcamalarla, Katar “Orta büyüklükte bir güç” olarak değerlendiriliyor. 1972 yılında bağımsızlığını kazanan Katar, 1825 yılından beri El Sani Ailesi tarafından yönetiliyor. 1972  - 1995 yılları arasında, Katar Emiri olan Halife bin Hamid El Sani, İsviçre’de bulunduğu bir sırada oğlu Hamid bin Halife tarafından kansız bir darbe ile görevden uzaklaştırıldı. 2013 yılına geldiğinde, bu defa kendisi, tahtı oğlu Temim bin Hamid’e bıraktı. Temim bin Hamid El Sani kıvrak zekâsı, enerjik kişiliği ve başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri ile iyi ilişkiler kurabilmesiyle temayüz ediyor.
Özellikle AK Parti döneminde, Katar ile ilişkiler hızla gelişti ve devam ediyor. Türkiye ile Katar arasında orta ve uzun vadede, milyarlarca dolar tutarındaki enerji projelerini hayata geçirmek için anlaşmalar imzalamış bulunuyor. Enerji ve ticaret ağırlıklı ekonomik ilişkiler yanında, askerî sahada da çok ciddi iş birliği ve ortaklıklar hayata geçiriliyor… Hâlen inşa çalışmaları devam eden askerî üs, Türkiye’nin Arap Körfezi’ndeki ilk üs olma konumunda. Özellikle Suriye meselesinde, Suudi Arabistan ve Katar, Türkiye’nin tezlerine paralel politikalar izledi. Her iki ülke Özgür Suriye Ordusuna önemli miktarda lojistik destek sağlıyor. Katar, 2015 yılında Suudi Arabistan ile birlikte, İran’ın desteğiyle Yemen’de devleti büyük çapta ele geçiren Husilere müdahalede bulundu. İran’ın Bahreyn ve Yemen üzerinden Suudi Arabistan’a yönelik olarak gerçekleştirdiği hamlelere set çekmek için, ortak arayışlar sürüyor. Körfez ülkeleri bu konuda, Trump yönetiminin politika değişikliğine giderek, Obama döneminde yapılan hataların telafi edilmesini bekliyor. Bu arada İran’ın dengelenmesi için, Türkiye’den de önemli destek beklentisi var… Bu cümleden olarak, Erdoğan’ın son Körfez gezisinin epeyce heyecan uyandırdığını belirtmek gerekiyor. Bu görüş, bölgede aktif çalışmalar yapan Türk iş adamlarına ait. Mesela kısa süre önce bölgeye ziyarette bulunan Hindistan Başbakanı’nın gezisi, basında çok fazla yer almamış. Ama Erdoğan’ın ziyareti gazetelerde çok geniş yer buldu. Bu önemli bir gösterge… Elbette yalnızca üst düzey ziyaretlerle bu işler yürümez. Her kademede ve sürekli biçimde faal olmak gerekiyor. Yaklaşık seksen sene ihmal edilen Arap Dünyasına, Türkiye’yi gerektiği kadar anlatmadan, bu cenahtan yeterince karşılık görmek mümkün olamaz. Bir de Avrupa ve Amerika’nın bu ülkeler üzerindeki etkisini, doğru hesaplamak lazım!..
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.