Yoğun diplomasi trafiği…

A -
A +
Tam 38 yıl aradan sonra, İran’dan Türkiye’ye, genelkurmay başkanlığı seviyesinde bir ziyaret gerçekleşti. Dün ABD ve Katar Savunma Bakanları Ankara’da iken, Mevlüt Çavuşoğlu Bağdat’ta idi.   Orta Doğu’da sıcak gelişmelere paralel olarak diplomasi trafiğinin de temposu yükseliyor… Cumhurbaşkanı Erdoğan, pazartesi günü Ürdün’e günübirlik bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaretin, iki ülke münasebetlerinin 70. yılı hasebiyle sembolik bir anlamı olmasının yanında, görüşme masasına gelen konular daha çok belirleyici idi. Suriye’de devam eden iç savaş hâli ve bunun Ürdün ve Türkiye’nin sırtına yüklediği sığınmacılar yükü… Irak’taki parçalanmışlık ve terör sarmalı, etnik ve mezhebî çatışmalar… Katar’a uygulanan abluka… Mescid-i Aksa’ya yönelik İsrail saldırıları… Vesaire. Türkiye – Ürdün ilişkileri gayet iyi durumda ve bu her iki ülkeye siyasi ve ekonomik yönden önemli getiriler sağlıyor. Cumhurbaşkanının günübirlik son Amman ziyareti de, bu ilişkilerin pekişmesine katkı sağladı şüphesiz. Ürdün Meliki II. Abdullah yıl içinde iade-i ziyarette bulunacak. Bu arada dikkat çekici bir gelişme de şu oldu. Erdoğan’dan hemen sonra Ürdün Kraliyet Sarayına kim geldi dersiniz? ABD’nin DEAŞ ile mücadele özel temsilcisi Brett McGurk!.. İlginç değil mi? Şu açıdan özellikle ilginç, zira bu McGurk denen kişi, ABD’nin 2003’teki Irak işgalinden sonra, Genel Vali (İşgal Yönetiminin Başı) olarak Bağdat’a gönderdiği Paul Bremer’in Suriye versiyonu… Evet, aynen böyle! Irak’taki sosyal huzursuzlukların büyümesi ve mezhep çatışmalarının körüklenmesinde, en büyük suçlu olarak itham edilen Paul Bremer; müstemlekeci anlayışla hazırladığı yeni Irak Anayasasında, Kuzey’deki Kürt Bölgesi’nin oluşması, kökleşmesi ve bağımsızlık yolunda ilerlemesi konusunda, çok büyük gayret göstermiş ve işin doğrusu kendi şartlarında başarılı da olmuştu! Şimdi de Brett McGurk, Suriye’nin kuzeyinde, bir Kürt Bölgesi oluşturma ve buradan Akdeniz’e ulaşacak bir “koridor” açma faaliyetinde, oldukça hareketli… Türkiye bu faaliyetlere tepki gösterdikçe, Amerika inadına terör örgütü PKK/PYD’ye daha fazla silah ve lojistik desteği veriyor. Şu ana kadar yaklaşık bin yüz tır dolusu silah ve mühimmat göndermiş bulunuyor! Buna karşılık Türkiye de, sınırının güneyinde oldubittiye getirilmek istenen bir sun’i Kürt yapılanmasına, asla ve kat’a müsaade etmeyeceğini her vesileyle tekrarlıyor. Bakalım sonuç ne olacak? Dün Ankara’ya günübirlik gelen ABD Savunma Bakanı James Mattis’in, yanında taşıdığı söylenen kırmızı dosyalarda, Türkiye’nin endişelerini izale edecek bir muhteva bulunduğunu pek sanmıyoruz. Zira Obama döneminde başlatıldığı söylenen ve Trump Yönetimi tarafından da aynen devam ettirilen politikaların absürd yansımalarını öteden beri izliyoruz… Obama, Irak’tan askerini çekeceğini ve Afganistan’da da kuvvet indirimine gidileceğini vadederek seçilmişti. Ancak gelişmeler tersi yönde oldu. ABD, Irak’tan çekilir gibi yapıp tekrar parça parça, yeni askerî kuvvet gönderdi – gönderiyor. Afganistan’da da aynı şey oluyor. Kuzey Kore’nin Guam Adası’na saldırıyı ertelediğini açıklamasının ardından, Afganistan stratejisini(!) açıklayan Trump da, daha fazla asker yığmayı kararlaştırdı. Demokratlar, Trump’ın bu pek de hesap kitaba dayanmayan stratejisine endişe ile yaklaşıyor. Diğer taraftan ABD, ülke içinde de kimi sosyal fay hatlarının harekete geçmesinden (Henüz alarm verecek derecede olmasa bile) tedirgin. Bu gelişmeler Amerika’yı içeride daha katı bir polis devletine (Her ne kadar dışarıdan öyle görülmüyorsa da) doğru sürükleyebilir. Bu arada göreve geldiği sekiz ay içinde, üst düzey ekibinin yarısından fazlasını kaybeden Trump’ın sonunun ne olacağı da meçhul… Son olarak “baş stratejist veya akıl veren” durumundaki Steven Bannon istifa etti yahut doğrudan doğruya kovuldu. Bu kişinin tavsiyeleri olan Müslüman göçmenlere kısıtlama, yargı engeline takılmıştı. Meksika sınırına duvar örme işi de rafa kalktı. Amerikan iç pazarını korumak için bazı dış ticaret anlaşmalarını iptal etme serüveni ne kadar sürecek o da belli değil. Çünkü karşı görüş olarak, bu politikalara şiddetli bir reaksiyon var. Hayli silik kalan Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ı bir kenarda tutarsak, Donald Trump’ın etrafında, dünyaya namlunun ucundan bakan üç emekli general işbaşında. Beyaz Saray Genel Sekreteri John Kelly, Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster ve Savunma Bakanı James Mattis… ABD ekonomisi temel olarak savaşlardan beslenir. Thomas Friedman’ın dediği üzere “McDonnell Douglas (Uçak Fabrikası) çalışmazsa, McDonald’s iş yapamaz (Hamburger satamaz)!..” Dolayısıyla ABD yeniden Afganistan’a (Pakistan’ı da işin içine çekmeye çalışarak), Irak’a ve hayli gecikmeyle Suriye’ye yerleşmeye çalışıyor… Orta Doğu uzmanlarından Es’ad Ebuhalid’in daha önce dile getirdiği bir tespit var: “ABD’nin Afganistan’ı işgali bize Taliban’ı, Suudi Arabistan’ı garnizon hâline getirerek bir nevi işgali de Usame Bin Ladin ve El- Kaide’yi hediye etti. İsrail’in Lübnan’ı işgali Hizbullah’ı doğurdu. Bakalım ABD’nin Irak’ı işgali ne getirecek?” Çok fazla merak etmeye gerek kalmadı. DEAŞ bütün habasetiyle kendisini gösterdi hemen. Ve Amerika bu fırsatı tepe tepe kullanarak, güya mücadele için PKK/PYD gibi terör örgütleriyle alenen iş birliği yoluna gidiyor. Bakalım daha neler olacak?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.