Savaş tamtamları!..

A -
A +
İran ile Suudi Arabistan arasındaki karşılıklı suçlamalar neredeyse saat başı yenilenir oldu… Lübnan tek kelime ile diken üstünde. Başbakan Hariri’nin, iddia edildiği gibi Riyad’da alıkonulma durumu mu var?    
Nasıl oldu da, birdenbire Orta Doğu’da, tahminlerin ötesinde çok tehlikeli olabilecek, yeni bir savaş ihtimali açıkça konuşulmaya başladı? Suudi Arabistan’da tam olarak neler oluyor? Lübnan nasıl oldu da, İran ile S. Arabistan arasında pinpon topuna dönüştü? ABD ve İsrail, bu son kaynaşmanın neresinde ve neler planlıyorlar? S. Arabistan’da, çok riskli hamleler yapan Kral Selman ve özellikle Veliaht Bin Salman, bütün bu atraksiyonları kendi iradesiyle mi gerçekleştiriyor, yoksa birilerinin peşinde sürükleniyorlar mı? Yemen’i bu ateşe kimler attı ve bu zavallı ülke üzerinden hangi oyunlar pişiriliyor? Katar krizinin asıl sebebi neydi? Sorular peş peşe birbirinin çengeline takılıyor, fakat bunların cevabını hiç kimse tam olarak kestirecek durumda değil… Gözlemciler, analistler, uzmanlar vs. hep benzer endişeleri seslendiriyor; tehlikenin fazlasıyla büyümüş olması!.. Aslına bakarsanız, Humeyni devriminden bu yana, bölge bambaşka bir atmosfere girdi. Hatırlayalım… İran’da Humeyni ipleri ele geçirip ordudaki 300 generali tasfiye ederek (altmış tanesini de kurşuna dizerek), bir albayı genelkurmay başkanı yaptığında, Batı’nın arkaladığı Saddam Hüseyin, fırsatın geldiğini düşünerek, bu ülkeden, Basra Körfezi’ndeki ihtilaflı bölgeyi almak için savaş açtı. Sekiz sene süren korkunç savaşta, bir milyondan fazla insan öldü. Peki, sonunda ne oldu? İran zaman içinde toparlandı ve ilk sıralarda işgal edilen topraklarını geri aldığı gibi, Irak’a girebilecek duruma geldi.

 
Tam bu noktada, uluslararası camia devreye girdi ve ateşkes sağlandı… Bundan iki sene sonra Saddam Hüseyin bu defa Kuveyt’i işgal etti ve işte ondan sonra dananın kuyruğu koptu! On yedi sene sonra Irak’ın geldiği nokta malum… Buna karşılık 1979’dan beri neredeyse aralıksız ambargo altında olan İran, içerideki ekonomik, siyasi ve sosyal sıkıntılarına rağmen, bölgedeki konumunu güçlendirdi ve etrafını ciddi şekilde rahatsız etmeye başladı. İran’ın son altı sene içinde, Suriye’de yaptığı işler öyle az buz şeyler değil. “Şiî kuşak” politikasında İran, başlangıçta küresel güçlerin bir zamanlar dolaylı olarak teşvik ettiği çizgilerin çok ilerisine geçti… Arap Baharı ile birlikte, İran’ın atraksiyonları da baş döndürücü şekilde hızlandı. Suriye’den sonra, Yemen’deki Husileri arkalayarak iç savaşı körükleyen İran, bu ülke üzerinden Suudi Arabistan’a peş peşe hamleler yapıyor. Son olarak birkaç gün önce Yemen’den Riyad’a doğru atılan ve fakat havada imha edilen bir balistik füze, gerilimi fena hâlde tırmandırdı. Zira S. Arabistan bu hareketi doğrudan kendisine yapılmış bir askerî saldırı olarak niteledi. Bununla birlikte İran ve Suudi Arabistan arasındaki karşılıklı suçlamalar, neredeyse saat başı yenilenir oldu. Yetkililer peş peşe ve giderek dozu artan açıklamalar yapıyor. İran’ın Hizbullah örgütü üzerinden Lübnan’da tesis ettiği nüfuz ortada… Diğer taraftan Lübnan Başbakanı Saad Hariri, S. Arabistan’a giderek İran’ı suçladı ve istifasını Riyad’da açıkladı. Bu satırların yazıldığı ana kadar ülkesine de dönmüş değil. Ortada dolaşan rivayetler çok çelişkili. Hariri babası gibi suikasta uğramaktan korktuğunu belirtirken, beri tarafta İran ve Hizbullah, Suudi Arabistan’ın Hariri’yi rehin aldığını iddia ediyor. Bazı yorumlara göre, S. Arabistan Yönetimi kendi ülkesinde de hatırı sayılır mal varlığı bulunan Hariri’yi bitirmek için çağırıp istifa ettirdi. Velhasıl söylentiler uçuk boyutlara varmış durumda. İran ve S. Arabistan’ın bu defa Lübnan üzerinden, fiilen kapışmasından endişe ediliyor. Bu durumda İsrail ve Amerika’nın nasıl bir tutum takınacağı çok merak ediliyor. Zira İsrail’in, 2006’da Hizbullah Örgütü ile giriştiği ve hayli zorlandığı 33 günlük savaşın rövanşını almaya hazırlandığına dair yaygın bir kanaat var.

 
İran’ı köşeye sıkıştırmak için, her fırsatı değerlendirmeye hazır ABD’nin ne gibi planlar yaptığı ise asıl merak konusu. İlk dış gezisini Orta Doğu’ya yapıp, S. Arabistan’da kılıç dansıyla birlikte, 110 milyar dolarlık silah satış anlaşması imzalayan Trump’ın zihniyeti, Amerikan Savaş Ekonomisi anlayışıyla bire bir örtüşüyor. S. Arabistan ve Mısır’ın sebepsiz yere ablukaya aldığı Katar’a dahi 13 milyar dolarlık silah satma başarısını(!) gösteren Trump, Kral Selman ve oğlunu, ülke içinde giriştikleri temizlik harekâtında, kayıtsız şartsız destekliyor… Ona göre enterne edilen prens ve bakanlar, ülkenin kaynaklarını sağıyorlardı! Öyle ya, o ülkeyi sağacak olan ABD’den başkası olmamalı. S. Arabistan’ın kara, hava ve denizden âdeta ablukaya aldığı Yemen’de ise, BM yetkililerine göre, dünyanın en büyük insani krizi yaşanıyor. 7 milyon insan kıtlık sınırında. Bunun 2,2 milyonu çocuk. Yetersiz beslenmeden ötürü salgın hastalıklar ve çocuk felci kol geziyor. Koleradan kaç kişinin öldüğü bile doğru dürüst tespit edilemiyor. İşte bu hâldeki Yemen üzerinden, İran-S. Arabistan kapışması gittikçe şiddetleniyor. Şimdi ise Lübnan öne çıkacak gibi görünüyor. Lübnan’daki bir kıvılcım, bütün bölgeyi yangın yerine çevirebilir… İşin kötüsü bu tehlikeli tırmanışı durduracak ciddi bir beynelmilel teşebbüs de yok. Durum gerçekten vahim!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.