Kudüs; bu kırmızı çizgi aşılırsa…

A -
A +
Tam yüz yıldır İslâm Dünyası için hüzün kaynağı olan Kudüs ve Mescid-i Aksa meselesi, şu günlerde en tehlikeli bir sürece girmiş bulunuyor. Kudüs Orta Doğu için patlamaya hazır yanardağ gibi…     Kudüs… Ah Kudüs!.. Bu iç karartıcı giriş, Larry Collins ile Dominique Lapierre tarafından kaleme alınan ve Filistin-İsrail meselesinde bugüne dek yaşanan olayları derinlemesine inceleyen önemli bir kitaptan, ‘Kudüs… Ey Kudüs’ kitabından mülhem!.. (Türkçesi, Kronik Yayınları) 1380 yıl önce, Hazreti Ömer (radıyallahu anh) devrinde, ilk defa fethedilen Kudüs, 830 sene önce (1187) ikinci defa, Selahaddin-i Eyyubi tarafından Haçlıların elinden alınan mübarek şehir… Üç semavi dinin mensubu, Müslüman; Hıristiyan ve Musevîlerin kutsiyetinde birleştiği Kudüs-ü şerif, bugünlerde tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini daha yaşıyor. Aslında son yüz yıldır kesintisiz şekilde bu sıkıntıyı yaşıyor ve bu hâl, Müslümanlar için umumi bir hüzün kaynağı… Evet, tam yüz yıl önce, 1917’de; İngiltere-Fransa ve Rusya gizli Sykes-picot anlaşmasıyla, Osmanlı topraklarını aralarında paylaştıklarında; güya Filistin toprakları ve Kudüs, tek bir devletin elinde olmayacak, milletlerarası bir mekanizma tarafından yönetilecekti. Ama öyle olmadı. Yürütülen sinsi politikalar neticesinde 1921 yılından itibaren İngiliz Mandası altına sokuldu. Sonrası malum. Filistin topraklarında İsrail devletini kurma çalışmaları ve nihayet 1947 yılında bunun gerçekleşmesi… Birleşmiş Milletlerin kararına göre Filistin topraklarının yüze 55’i Yahudilere, yüzde 45’i de Filistinlilere veriliyordu. Bu statüyü kabul etmeyen Filistinliler ve Arapların bir kısmı, girdikleri bütün savaşları kaybettiler! İsrail 1950’lerden itibaren Kudüs’ü başkent yapma politikalarını izledi. 1967 savaşında Kudüs’ün ve Filistin topraklarının tamamını işgal eden İsrail, Siyonist politikalar için aradığı zemini buldu. Batı Dünyasının kayıtsız şartsız desteği ve Arap Âleminin her zamanki dağınık, başıbozuk ve beceriksiz politikaları, İsrail’e beklediği her fırsatı sunmaya devam etti. Nitekim 1980 yılında ilk ciddi teşebbüsü yaptı ve Kudüs’ü İsrail’in Birleşik Başkenti ilan etti. Fakat Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi almış olduğu 478 sayılı kararla, İsrail’in bu kararının geçersiz olduğunu ilan etti. Bunun üzerine o sırada elçilik binaları Batı Kudüs’te bulunan 13 ülke, diplomatik misyonlarını Tel Aviv’e taşıdı. Ancak İsrail meseleyi zamana ve yeni fırsatlara bırakıp, Kudüs’le ilgili uygulama planını erteledi. Her fırsatta bu konuyu resmî ve gayriresmî platformlarda dillendirdi. Ne yazık ki, özelde Arap Âlemi; genelde İslâm Dünyası, İsrail’e karşı Kudüs ve Filistin meselesinde etkili bir direnç geliştiremedi… Tam aksine geçen her gün, İsrail’in güçlenmesine ve Filistinlilerin ve Arapların zayıflamasına ve bölünüp dağılmasına yol açtı! 1995 yılında Amerikan Kongresi, Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınmasıyla ilgili bir karar aldı. (Kudüs Elçilik Kararı-Jerusalem Emabassy Act of 1995) Fakat dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, bu kararı onaylamakla birlikte; uygulamasının ülke menfaatlerine zarar vereceği gerekçesiyle beklemeye aldı. Ve bundan sonra Clinton ile sonraki başkanlar her altı ayda bir bu kararı ertelenmesini imzaladı. Böylece günümüze kadar gelindi. Donald Trump seçim kampanyası sırasında, başkan seçildiği takdirde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacağı vaadinde bulundu. Koltuğa oturduğu günden beri ne zaman azledileceği konuşulan ve yönetim kadrosunun önemli bir kısmı da kovulan Trump, Yahudi Lobisinin desteğini almak için Kudüs kararını yeni bir safhaya taşımış bulunuyor. Elbette Trump’ın kararına rağmen elçilik hemen taşınmayacak. Ve muhtemelen yine en az altı ay daha ertelenecek. (Bu satırların yazıldığı sırada, Trump henüz açıklamasını yapmamıştı.) Ama Trump’ın Kudüs kararı, başta Orta Doğu olmak üzere bütün İslam Dünyasını yeni ve çok tehlikeli bir çalkantıya sokacak… Kudüs Meselesi, âdeta patlamaya hazır bir yanardağ mesabesinde!.. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok net biçimde ifade ettiği üzere, Kudüs bütün Müslümanların kırmızı çizgisidir. Bu kırmızı çizginin çiğnemesinin nelere mal olacağını şimdiden tahmin etmek mümkündür. 1980 yılında İsrail Kudüs’ü birleşik başkent ilan ettiğinde, Türkiye diplomatik ilişkilerini en alt seviyeye indirmişti. Ama bu defa Erdoğan’ın açıkladığı üzere, Türkiye İsrail ile ilişkilerini koparma noktasına götürebilir… İsrail ve Amerika, bu meselede kendilerince en uygun zamanı kollamış görünüyor. Irak, Suriye, Libya ve Yemen’in büyük bir istikrarsızlık ve kaos içinde bulunduğu, Mısır’ın tam bir kuşatma altına alındığı, buna karşılık Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinin İsrail ile gizli saklı ilişkilere girdiği ve bunun da ABD tarafından desteklendiği bir sırada oluyor bütün bu gelişmeler… Ama Allahü tealanın da bir hesabı var!..  Müslümanlar elbette canla başla Kudüs meselesine sahip çıkacaktır. Bazı ülkelerin yöneticileri acizlik ve ihanet içine girmiş olsa da, halklar bu kutsal davada çelik iradesini ortaya koyacaktır. Buna şüpheniz olmasın. Tablo çok vahim görünse de, neticenin Müslümanlar lehine tecelli edeceğine inanıyoruz. Gecenin en karanlık anı sabaha en yakın olan vaktidir… Ve her gecenin bir sabahı vardır.   
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.