Atina’da restleşme!..

A -
A +
Altmış beş yıl aradan sonra, Yunanistan’a, Cumhurbaşkanlığı seviyesinde yapılan ziyaret belki de tahminlerin üzerinde hararetli geçti… Bunun en temel sebebi, Yunan yetkililerin ta baştan gardını almış olmasıydı!
 
Dün ve önceki gün, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resmî Yunanistan ziyaretini takip ettik. Celal Bayar’ın 1952 yılındaki ziyaretinden 65 yıl sonra gerçekleşen bu temas gerçekten çok önemli. Ziyaretin önemi, yalnızca çok uzun bir aradan sonra tahakkuk ettiği için değil, esasen Yunanistan ile yüz küsur yıldır devam eden meselelerin kısmen de olsa, ele alınması veya ele alınması için zemin hazırlanması bakımından önemliydi… Yunanistan’ı eleştirel yönden ele alındığı vakit, genellikle “AVRUPA’NIN ŞIMARIK ÇOCUĞU” diye tanımlanır. Bu da aslında tarihî bir hakikattir! Zira Yunanistan’ın, temellerinin atıldığı 1821 Mora isyanından beri, Avrupa’nın büyük devletleri, başlangıçta daha ziyade Rusya ve akabinde İngiltere, Fransa, ABD ve AB döneminde de bilhassa Almanya… Eskiler Rusya’yı Yunanların dayısı, İngiltere’yi amcası, Fransa’yı eniştesi gibi akraba-hısımlık mesabesinde değerlendirirmiş… Evet, son iki yüz yıllık tarihte cereyan eden hadiseler, bu bağları ve bağlantıları doğruluyor. İşte bu yüzdendir ki, Yunanistan hep boyundan büyük iddialara soyunurken kendisini arkalayan büyük devletlere güvenmiş ve yaslanmıştır. Onu arkalayan devletler de kendisini kullanmıştır.
Mesela 12 Eylül 1980 Darbesinin sebeplerinden biri de, Amerika’nın sivil hükûmetlere kabul ettiremediği; Yunanistan’ın NATO’nun askerî kanadına dönme kararını, hiçbir yazılı garanti almadan ihtilalin başı olan Kenan Evren’e şipşak aldırıvermesidir!.. Almanya, Türkiye’nin AB’ye girmesini istemiyor. Fakat bunu uzun yıllar, Yunanistan üzerinden ortaya koydu. Türkiye, 1980’de hiçbir yazılı garanti almadan, Yunanistan vize verdiği için, AB konusunda sürekli veto yetkisini kullanan bu komşuya bir şey yapamadı. Neyse bu başka bir fasıl… Yeri zamanı geldiğinde ayrıca ele alınır. Biz gelelim şu restleşme meselesine...
Medyada yaygın biçimde kullanıldığı için biz de aynı tabiri tercih ettik. Aslında restleşmeden daha bir nevi tabu hâline getirmek istediği meseleleri ikili ve çok taraflı platformlarda tartıştırmamak için sürekli gardını almasından kaynaklanıyor. Bu ziyaret sırasında da aynısını yapmaya kalkıştı. Öteden beri dış politikada da açık ve yalın bir üslubu benimseyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu tutuma karşı net tavrını ortaya koydu. Öncelikle belirtelim ki, bu ziyaret Yunan basınında fevkalade ilgi gördü. Sadece Yunan basını değil, diğer Batı medyası da çok geniş yer verdi. Yunanistan Türkiye ile olan ihtilaflı meselelerde her daim kaçak güreştiği için, çözüm konusunda mesafe alınamıyor. Nitekim Sayın Erdoğan Kıbrıs konusundan şikâyet eden Başbakan Çipras’a, bu konuda kimin minderden kaçtığına dair gereğinden fazla belgeyi ortaya koyabileceğini hatırlattı… Ege Denizi'ndeki ihtilaflı konular; FIR hattı, kıta sahanlığı, Yunan tarafının bir oldubittiyle 12 mile çıkarmak istediği karasuları üzerinde böyle bir tasarrufun savaş sebebi sayılacağının Türkiye tarafından deklare edilmiş olması… Bunlar daha kapsamlı şekilde masaya bile gelmiş değil. Sadece Ege semalarında on yıllardır devam eden it dalaşının tehlikesine işaret etti Çipras. Yani elektrikli konular, “istikşafî görüşmeler” gibi çok diplomatik bir kavramla hatırlatılmakla beraber, kenarda tutulmaya devam ediyor.
Bu arada Yunanistan, uzun yıllardır hem Lozan Anlaşmasındaki hükümleri hem uluslararası hukuktan doğan hükümleri çiğneyerek ve AB müktesebatına da uymayarak, Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığı baskı altında tutmaya devam ediyor. Ta Lozan Anlaşmasından beri şartlara uymayan Yunanistan, Türkiye’nin bu konudaki ısrarlı talep ve baskıları karşısında topu taca atarak, Lozan’ın hiçbir şekilde güncellenemeyeceğini ileri sürüyor. İşte zurnanın zırt dediği yer de burası! Ve Tayyip Erdoğan’ın, Yunan Cumhurbaşkanı ve Başbakanının gözlerinin içine baka baka ve üzerine basa basa söylediği, Batı Trakya Türklerinin insani hak ve hürriyetlerine dair hususlar, kimsenin görmezden geleceği şeyler değil. Ayrıca Yunanistan tarafı Lozan güncellenemez derken, bugüne kadar gerçekleşen güncellemeleri de bilmezlikten yahut görmezlikten geliyor… Oysa Lozan defalarca güncellendi ve bundan sonra da güncellenir. Mesela Lozan’da İstanbul ve Çanakkale Boğazları statüsü farklı idi. Ama daha sonra Montreux Anlaşmasıyla 1936’da Boğazların kontrolü tamamen Türkiye Cumhuriyetine bırakıldı. Keza Türkiye-Suriye sınırı da Lozan’dan sonra değişti ve dolayısıyla Lozan güncellenmiş oldu. Çünkü Türkiye ile Fransa arasında yapılan anlaşma ile Hatay Sancağı, önce plebisit yapıp bağımsız oldu ve sonra da Türkiye’ye katılma kararı aldı… Yunanistan’ın hiç hesaba katmak istemediği bir diğer güncelleme de, 12 Adalar meselesidir. Lozan’da İtalya’ya bırakılmış olan adalar, 1947’de; bunların eski sahibi olan Türkiye’ye hiç sorma gereği duymadan Yunanistan’a verildi. Yine Yunanistan’ı doğrudan ilgilendiren bir diğer güncelleme de Kıbrıs meselesidir. Lozan anlaşmasıyla İngiltere’ye bırakılan Kıbrıs’ta, 1960 yılında Türkiye-İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğünde bir Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu… Evet, bütün bunlar bal gibi Lozan güncellemeleri. Yunanistan kaçak güreşmeyi bırakıp, problemlerin çözümü için iş birliği yapmalıdır. Başka da bir yol bulunmuyor...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.