Dönüşü olmayan nokta…

A -
A +
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı, Türkiye’nin güney sınırları ile Suriye – Irak politikalarının geleceği için dönüşü olmayan noktadır. Tehditlerin tamamen bertaraf edilmesine kadar gidilecektir.   Türkiye altı sene boyunca sabırla bekledi ve uluslararası camianın Suriye meselesine bir çözüm bulmasını umdu. Ne yazık ki bu zaman zarfında beklediği sonucu bir türlü göremedi… Suriye meselesi iyice kangrenleşti, üç buçuk milyon mülteciyi barındırmak gibi; ülkemize yüklediği büyük maddi faturanın yanında, küresel güçlerin 911 kilometrelik sınırımız boyunca bir terör koridoru oluşturmaya dönük kirli tezgâhların örüldüğü çok tehlikeli bir noktaya geldi. Türkiye öteden beri, hep ilgili çevreleri ikaz etti ve işlerin bu noktaya gelmesi hâlinde (Yani ulusal güvenliğine dönük bir tehdidin oluşması durumunda), kendi göbeğini kendisinin keseceğini kerrat ile ilan etti. Ancak emperyalist politikaların üretildiği merkezler bu sesi duymadı, duymak istemedi. Ve sonunda Türkiye bu dediğini icra etmeye başladı. Artık dönüşü olmayan noktadayız. Şartlar ne olursa olsun, bedeli ne olursa olsun, Türkiye ulusal güvenliğine yönelmiş olan açık ve yakın tehdit ve tehlikeleri ortadan kaldırıncaya kadar, askerî harekâta devam edecektir. Devlet erkânının her vesileyle dile getirdiği üzere, Türkiye’nin Suriye ve Irak sınırı boyunca (Ki, toplamda 1.250 kilometrelik bir uzunluk söz konusu) yuvalanmış bulunan bütün terör unsurları temizlenecektir. Yine yetkililerimizin ifade ettiği üzere, bu temizlik esnasında, terörist örgütlerin yanında yer alan ve alacak olan kim olursa olsun, aynı şekilde bizim açımızdan hedef teşkil edecektir… Şayet bu noktada birileri Türkiye’nin kararlılığını test etmek istiyorsa, sonucunu da mutlaka görecektir! Bu çerçevede, Fırat Nehri’nin batısında yer alan Menbiç yerleşim yerinde, PYD/YPG terör örgütünün yanında destekçi olarak bulunan (Onlara eğitim ve lojistik destek veren) ABD askerî unsurlarının mevcudiyeti, çok kritik bir problem teşkil etmektedir. ABD cenahından bu konuda zaman zaman açıklamalar geliyor. “Karşı karşıya gelmeyelim…” diyorlar. Eğer Amerika bu konuda samimi ise, Rusya’nın Afrin’de yaptığı gibi kendi askerlerini çatışma bölgelerinden uzaklaştırır. Doğru ve mantıklı olan ve müttefiklik ruhuna uygun olanı da budur… Lakin ABD’nin bugüne kadarki hâl ve hareketleri ne yazık ki, müttefiklik kavramıyla hiç de uyuşmuyor. Keza bu yaklaşım, BM Güvenlik Konseyinin terörle mücadele hakkındaki, 1624 (2005), 2170 ve 2178 (2014) sayılı kararlarına da taban tabana zıttır. Çünkü ABD, Suriye’deki politikalarıyla alenen terör örgütlerine destek verip, onlara meşruiyet kazandırmak gibi bir cinayet işlemektedir. Amerika’nın İsrail’i arkalayan ve kendi emperyal hedeflerine yönelik politikalarına, dünyadan büyük tepki var. Son zamanlarda, Amerikalıların da bizzat dile getirdikleri yalnızlık, bu tepkinin bariz sonucudur. ABD, İsrail’in konforu için Irak’ı böldüğü gibi, Suriye’yi de bölmeye çalışmaktadır. Bu maksatla Suriye’nin kuzeyinde, boydan boya bir terör koridoru oluşturarak Akdeniz’e ulaştırmaya çalışmaktadır. Bunun için PYD/YPG terör örgütünü beş bin tır ve iki bin uçak dolusu silah ve mühimmat desteği vermiş, bununla da yetinmeyip teröristleri sahada eğitme programlarını yoğunlaştırmıştır. DEAŞ terör örgütüne karşı mücadele koalisyonu kılıfı altında, uluslararası hukuka aykırı biçimde Suriye topraklarına asker yerleştirip bir düzine kara ve hava üssü kurmuş bulunmaktadır. Amerika’nın Menbiç ve çevresi başta olmak üzere, Suriye topraklarındaki varlığı gayrimeşrudur. Hâlen ülkenin meşru otoritesi olarak kabul edilen Suriye rejiminin, bu varlığa rızası yoktur. Suriye Yönetimi Amerika’yı kendi topraklarına davet etmiş değildir. Amerika fiilî durum yaparak hukuk dışı biçimde buraya girmiştir. Bu işgale hiç ses çıkarmayan Fransa Devlet Başkanı Macron, sıkılmadan Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekâtı’nın bir işgale dönüşmemesi gerektiğini söylemektedir. Oysa Türkiye, en başında Birleşmiş Milletler Şartının 51. Maddesine ve yukarıda sayılarını verdiğimiz BMGK’nın terörle mücadele kararlarına istinaden, meşru müdafaa sadedinde bu harekâta girişmiştir. Ve başından beri sürekli olarak kimsenin toprağında gözü olmadığını, kesinlikle Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı ve bunun korunmasından yana olduğunu belirtmektedir. Maksadının terör örgütlerini bertaraf etmek ve ülkemize sığınan üç buçuk milyon Suriyelinin yurtlarına dönüşünü sağlamak olduğunu her platformda seslendiriyor. Türkiye’nin meşru müdafaa hakkı gayet açıktır. Herkesin buna saygı göstermesi gerekir. Batı dünyasından bu hakkımıza işaret eden açıklamalar gelmekle birlikte, bundan ziyade ilgisiz ve yersiz biçimde, bir takım kaygı ve endişelerden de dem vuruyorlar. Harekâtın fazla uzatılmamasından bahsediyorlar. Güya sivillere dönük tehlikelere dikkat çekmek istiyorlar… Bu beylere sormak lazım; Amerika Birleşik Devletleri kaç seneden beri Afganistan ve Irak’ta? Ve yine bunlara sormak lazım; Bu ülkelerde, sivillerin hedef alındığı kaç yüz saldırı vukua geldi ve kaç kişi hunharca öldürüldü acaba? Mesela Afganistan’da ve Pakistan’ın Afgan sınırı boylarında, kaç tane düğün evi vuruldu ve her seferinde, kadın, çoluk çocuk kaç yüz insan katledildi? Bütün bu suçların failleri, sivil insanlara zarar vermemek için kılı kırk yaran Türkiye’ye tek kelime etme hakkına sahip değildir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.