Trump’ın zoruna bak!..

A -
A +
 
ABD Başkanı Trump ve yardımcısı Mike Pence’in üslubu, devlet adamından ziyade mahalle kabadayılarını andırıyor… Trump’ın devlet kültürü burada yetersiz kalabilir, ancak Pence’ın hiç mazereti yok!
 
 
Yazının başlığını, halk deyişinin aslına uygun olarak da okuyabilirsiniz!.. ABD Başkanına verilmiş bir doktor raporu yoksa da, birçok davranış ve söylemi pek de akıllı gibi gelmiyor… ABD başkanlarının patavatsız laf ve hareketlerine dair yazılmış ciltlerle kitap vardır. Bu noktada Trump’ı belki Lyndon Johnson’a benzetebiliriz. Hani, JF Kennedy’nin öldürülmesinden sonra, başkan yardımcılığından başkanlığa yükselen Bay Johnson… Hâl ve hareketleriyle o da pek çok skandala imza atmıştı. Ve o skandallar arasında 1964 yılında dönemin başbakanı İsmet İnönü’ye gönderdiği, Türkiye’ye karşı çok kaba ve küstahça tehditlerle dolu o mahut mektup da var.  O günkü zor şartlar altında bile o küstahça mektuba gerekli cevap verilmişti. Özetle, Türkiye Amerika’ya mahkûm değildi ve “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de içinde yerini alırdı…” Yetmiş bir yıllık müttefiklik tarihimizde, ABD’nin bu şekilde bırakınız müttefiklik hukukunu, uluslararası ilişkilerin asgari nezaket kurallarından da yoksun pek çok kaba, küstah ve düşmanca yaklaşımı vuku buldu. Bunların bir kısmını çeşitli vesilelerle bu köşede dile getirdik. Bugün onları tekrar etmeyeceğiz. Şuna dikkat çekmeye çalışacağız; Trump ve Yardımcısı Mike Pence, kişisel zaafları ve ideolojik saplantıları dolayısıyla, ABD gibi hâlâ dünyanın bir numaralı devleti hüviyetine sahip bir ülkeyi, diplomatik ve medeni ilişkiler bakımından fena hâlde çıkmaza sokuyorlar… Bir buçuk yıllık iktidarı döneminde Trump’ın devirdiği çamları şöyle bir hatırlayınız. Neler var neler...
ABD’nin başkan ve yardımcısı dışında kalan diğer önemli görevlileri Trump’ın haltlarını düzeltmek için çırpınıyor. Lakin başa çıkamıyorlar. Zaten pek çoğu ya istifa etti yahut da birer Tweetle kovuldu!.. Yalnız işin esasını da gözden kaçırmayalım. ABD ile Türkiye ve diğer memleketler arasında yaşanan problemlerin yegâne kaynağı tabii ki Trump ve yardımcısı değil. Dolayısıyla Trump’ın kaba üslubu da burada tek sıkıntı değil. Amerika’nın emperyalist politikaları, şahsılarla kaim değil. Yani Obama veya Trump, hiç fark etmiyor. Anlayacağınız Cumhuriyetçi ve Demokrat Yönetimlerin üslup farkı da neticeyi değiştirmiyor. Gerçek şu ki, ABD “Süper Güç” hüviyetiyle dünya siyaset dengelerini köklü biçimde etkilemeye başladığı günden beri, her vesileyle rakiplerine ve dahi ‘refiklerine’ yani müttefiklerine aba altından sopa göstermeyi, kötü bir alışkanlık hâline getirmiştir. Problemin kaynağı da budur. Amerika, haklı veya haksız olmasına bakmaksızın, şüphesiz kendi menfaatleri uğruna bir gün Kuzey Kore’yi, bir gün İran’ı, bir gün Türkiye’yi tehdit ediyor. Hatta aynı maksatla, Avrupa Birliği'ni “düşman” olarak ilan ediyor… Burada kötü polis rolünü oynayan bugün için Donald Trump. Ama bilelim ki Trump’ların sonu gelmeyecek. Meselenin kökü derinlerde… Dünyada askerî ve siyasi dengeler makul bir çerçeveye oturmadıkça, bu türden kabalıklara hep muhatap olabiliriz.
Lakin şöyle de bir durum var; İkinci Dünya Savaşı sonrasına baktığımızda, dünyadaki toplam Gayri Safi Millî Hasılanın yüzde 46’sını ABD tek başına gerçekleştiriyordu. Günümüzde bu oran yüzde 17’dir. Yani eski dünya-yeni dünya arasında çok fark var… ABD hâlâ bunu kabullenemezse de, realite budur. Ve bu şartlarda ABD’nin ikide bir sopa göstererek başka devletlere ayar verme politikaları sonuç vermez, vermeyecektir. Dolayısıyla Türkiye’ye karşı savurduğu tehditler de ters tepecektir. Nitekim önceki akşamdan beri her kademede Trump ve Yardımcısına hak ettikleri cevap en net biçimde verilmeye devam etmektedir. ABD her zamanki gibi bir yere kadar zorlamaya devam edecektir. Fakat sonunda esneyip makul çizgiye gelme ihtiyacı duyacaktır… İlişkilerin bu derece gerilmesinin asıl sebebi Papaz Brunson değil. Bunu herkes biliyor. Amerika Türkiye’nin bağımsız politikalarını hazmedemiyor. Suriye’nin Kuzey’inde, Kürt Devletine zemin açmak sadedinde oluşturulmak istenen terör koridoruna bu derece kararlı şekilde müdahale edip mâni olmasını kabullenemiyor. İran’a karşı uygulamak istediği tek taraflı ve haksız ambargoyu desteklememesini hiç ama hiç sindiremiyor. Hele hele Türkiye’nin İsrail’in siyonist politikalarına karşı kararlı duruşundan ve bu meyanda İslam ülkelerine de liderlik etmesinden dolayı çıldırıyor!.. O yüzden de her gün başka bir hikâye ile karşımıza dikiliyor. Bir gün S-400 füze sistemi, bir gün Halk Bankası davası, bir gün başka bir hikâye…
Özetle, ABD; Türkiye’ye eskisi gibi diş geçirememenin öfkesiyle kıvranıyor. Ne kadar kızarsa kızsın, beklediğini bulamayacak. Türkiye gitgide çeşitlenen ve güçlenen bağımsız politikalarıyla, millî menfaatleri istikametinde gerekli adımları atacaktır. Bu konuda yolunu kesmek isteyenlere de anladığı dilden cevap vermekten kaçınmayacaktır. Amerika’nın zorbaca politikaları sadece Türkiye değil, dünyanın diğer güçlü devletleri tarafından da reddedilecek ve sonunda kaybeden taraf kendisi olacaktır. Bunu hep beraber göreceğiz…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.