“Ortak vizyon ve elbette ortak hayaller…”

A -
A +
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte teker teker bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhuriyetleri, yeni dönemde çok çeşitli siyasi, askerî ve ekonomik zorluklarla karşılaştı. Hâlen de bu zorluklar devam ediyor…
 
Merhum Turgut Özal, Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazandığı 1990’lı yılların başında, Orta Asya’daki bu yeni durumu, üç yüz – beş yüz senede bir gelebilecek çok önemli fırsat ve şansların doğuşu olarak değerlendiriyordu… Ve hemen de şunu ilave ediyordu: “Hem Türkiye hem de Türk Cumhuriyetleri eline geçen bu altın fırsatı çok iyi değerlendirmeli…” Maalesef rahmetli Özal’ın o gün için çok mühim ve yerinde olan uyarılarına, yeteri kadar kulak verilmedi veya verilemedi. Zira yetmiş küsur yıllık bir esaret ve bağımlılıktan sonra nihayet egemenlik haklarına kavuşan Türk Cumhuriyetleri, dönemin şartlarından doğan büyük siyasi, askerî ve ekonomik zorluklarıyla yüz yüze geldiler. Tabiatıyla bu problemleri öyle hemen ve kolaylıkla çözmek mümkün değildi… Bölgesel ve küresel güçler, Orta Asya coğrafyasını yeni nüfuz ve sömürü alanı olarak algılayıp ona göre harekete geçti. Beri tarafta ise bu ekonomik, sosyal, kültürel tasalluta karşı koyacak birikim, hazırlık ve en önemlisi de siyasi istikrar ve millî birlik şuuru mevcut değildi. O yüzden de çok ciddi savrulmalar yaşandı. Mesela Kırgızistan’da Askar Akayev ülkenin yönetiminde büyük zaafa düştü ve çok geçmeden bu küçük ve şirin ülkede, maalesef çok tatsız siyasi rahatsızlıklar baş gösterdi. Zamanla iş tamamen kontrolden çıktı ve peş peşe darbeler ve darbe teşebbüsleri zuhur etti. Bu arada ekonomisi zaten çok zayıf ve kırılgan olan ülkede, halk büyük sefalete düştü.
Diğer taraftan Özbekistan’da, İslam Kerimov’un yaklaşık otuz sene devam edecek dikta rejimi, Özbek halkını canından bezdirecekti… Özbekistan, sırf ülke yönetiminin mahiyeti yüzünden, hem komşularıyla hem Türkiye ile ilişkilerde büyük sıkıntılar yaşadı. Ve bu hâl İslam Kerimov’un ölümüne kadar devam etti. Daha yeni yeni bölge ülkeleriyle ve bizimle ilişkiler canlanıyor. Azerbaycan ise daha bağımsızlığına kavuşmadan önce başlayan Karabağ meselesi yüzünden hem içeride hem dışarıda büyük zorluklarla boğuşarak bugünlere geldi. Ülke içindeki siyasi zaaf ve istikrarsızlık, Ermenistan’ın Rusya desteğinde, Karabağ’da giriştiği işgal faaliyeti karşısında Bakü yönetimini çaresiz bıraktı. Hâlen ülke topraklarının yüzde yirmisi işgal altında ve en az bir milyon Azeri kendi ülkesinde mülteci (Kaçğun) durumunda… Haydar Aliyev ve sonrasında oğlu İlham Aliyev yönetiminde iç istikrar sağlanmış olmakla birlikte, Karabağ probleminin devam ediyor olması ülkenin başını çok ciddi biçimde ağrıtıyor. Kazakistan ve Türkmenistan, Nur Sultan Nazarbayev ve Sapar Murat Türkmenbaşı gibi güçlü liderlerin yönetimi altında diğer üç Türk Cumhuriyetine nazaran daha sakin bir dönem geçirdi. Fakat onların da ekonomik ve sosyal problemlerine köklü çözüm getirilemedi. Her iki ülke de geniş yer altı zenginliklerine sahip olmakla birlikte, bu zenginliği refah olarak halkına dağıtamadı. Elbette bunun sebepleri yukarıda işaret ettiğimiz bölgesel ve küresel dengeler ve bu coğrafyada hiç eksik olmayan büyük güçlerin nüfuz mücadelesi… Günümüzde bu zorlukları aşmaya dönük çeşitli teşebbüsler mevcut. Türk Cumhuriyetleri bir taraftan ECO (Ekonomik İşbirliği Teşkilatı) diğer taraftan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) gibi yapılanmalar çerçevesinde, birbirleriyle ve diğer bölge ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek için uğraşıyor.
İşte bu cümleden olarak, Kırgızistan’ın Çolpon Ata şehrinde; Ruh Ordo Kültür Merkezinde toplanan, Türk Konseyi 6. Devlet Başkanları Zirvesinde çok önemli mesajlar verildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu vesileyle Kırgızistan’dan verdiği mesaj özellikle çok yönlü ve çok derin anlamlar taşıyor. Öncelikle Türk Konseyi’nin mahiyetine dair söylediği şu cümlenin altını kalın bir çizgi ile çizelim: “Ortak çaba, ortak vizyon ve elbette ortak hayallerin eseri olan Türk Konseyi’nin aynı zamanda müşterek bir idealin de sembolü olması…” Evet, bazı teşkilatlar şaşaalı şekilde kuruluşlarını ilan eder ve fakat devamını aynı şekilde getiremez. Buna karşılık bazı mütevazı başlangıçlar, azimle ve istikrarla devam ettiği takdirde, sonunda büyük hedeflere kavuşurlar. Türk Konseyi’ni bu ikinci kategoride görmenin doğru olacağını düşünüyoruz. Hâlihazırda, Türkiye; Kazakistan, Azerbaycan ve Kırgızistan bu teşkilatın tam üyesi… Özbekistan da tam üyelik yolunda… Devlet Başkanı Şevket Mirziyoyev bu son zirvenin onur konuğu idi. Türkmenistan için de tam üyelik kapısının açık olduğu bir kere daha duyuruldu. Umarız bu kardeş ülke de Türk Konseyi’ne kısa zamanda dâhil olur. Macaristan’ın Türk Konseyi’ne gözlemci ülke statüsü ile katılması da çok önemli. Macar Başbakanı Viktor Orban’ın zirvede yaptığı konuşma oldukça dikkat çekici. Dünyada yeni bir düzen arayışı ve yeni siyasi ve ekonomik denge değişiklikleri yaşanırken, coğrafi ve ırki temellere dayalı birlikler oluşturmanın geleceğe dönük ciddi fırsat ve güç potansiyeli oluşturacağı açıktır. Türk Konseyi’nin bu istikamette başarıyı yakalamaması için bir sebep yok.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kırgızistan’da, Türk Konseyi’nde; doların dünya ticaret sistemi üzerindeki olumsuz etkilerine dair söylediği sözler, elbette ilgili bütün çevrelerde yankılanacaktır. Ve besbelli bunun devamı da gelecektir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.