S-400 ve savunmada yeni dönem

A -
A +
Dün itibarıyla, Türkiye’nin hava savunmasında yepyeni bir dönem başlamış bulunuyor. Bu sadece askerî açıdan değil, siyasi ve stratejik bakımdan da yepyeni durumdur. Kısacası çok köklü bir “dönüşümdür…”
 
 
Rusya ile yapılan anlaşmanın ismi biraz uzun… S-400 Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sisteminin Tedarik Sözleşmesi… Tam iki yıl üç ay önce, 11 Nisan 2017’de imzalandı. Dünkü teslimat safhasına gelinceye kadar, içeride ve dışarıda bu anlaşmanın mahiyetine dair pek çok tartışma yaşandı. Esasen Türkiye’nin hava savunma sistemindeki zaafları bariz şekilde ortaya çıkaran bölgesel gelişmeler karşısında, çok daha önceden; Birinci Körfez Savaşının koptuğu 1990’lı yıllarda, bu arayışlara girilmişti. Bu çerçevede geçici formüller devreye sokulduğu gibi, kalıcı çözüm için çeşitli ülkelerle görüşmeler ve pazarlıklar yapıldı. Mesela; 2013-2015 devresinde, Suriye’deki olayların tırmanışıyla birlikte, Türkiye’nin hava savunma sistemini takviye için, NATO’dan destek istendi. Bunun üzerine Kahramanmaraş’a Almanya, Adana’ya da Hollanda’ya ait birer Patriot füze bataryası konuşlandırıldı. Ancak bunlar bir müddet sonra sistemi söküp götürdüler. Oysa tehdit devam ediyordu! Bilahare onların yerine İspanya Adana’ya, İtalya da Kahramanmaraş’a yeni Patriot sistemi gönderdi. Hâlen de görevdeler. Türkiye başta Amerika olmak üzere, Batılı ülkelerle yaptığı görüşme ve pazarlıklarda, taleplerini karşılayacak bir ortam bulamadı. Özellikle teknoloji transferi konusunda, ülkemizin isteklerine hiç ama hiç kulak verilmedi. İşte bundan dolayıdır ki, Türkiye NATO sistemi dışında olan Rusya ile böyle bir alışverişe girme ihtiyacını hissetti.
Türkiye’nin hem taleplerini karşılamaya yanaşmayan hem de tek yönlü olarak, onu belli davranış biçimine zorlamak isteyen ABD, gelişmelerin bu yöndeki seyrine engel olmak istedi. Ve açıkçası uluslararası sisteme ve müttefiklik ruhuna hiç uymayan yollara başvurdu. Bu istikamette de devam ediyor! Amerika, keza NATO’yu da bu konuya angaje etmek için her fırsatı kullanıyor. Fakat hangi yol ve yönteme başvurursa vursun, artık yepyeni bir dönem söz konusu… Dün itibarıyla ilk malzeme grubunun Ankara Mürted üssüne indirildiği, S-400 bölge hava savunma ve füze sistemi, bir kere dünyanın bu alandaki en ileri teknolojisi… Böylelikle bir müddet sonra, muhtemelen 2020 itibarıyla, Türkiye kendi hava savunmasını en iyi şekilde tahkim etmiş olacak. Bu, işin askerî boyutu… Diğer yandan Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrasında; ABD ve bilahare NATO ile girdiği ikili ve çok taraflı savunma politikalarında, radikal bir adım atarak yepyeni bir açılım yapmış bulunmaktadır. Şüphesiz siyasi ve stratejik bakımdan bu çok önemli ve ona göre de bazı sonuçları olacak bir tercihtir. Sonuçlar derken, hem avantaj hem de riskleri kastettiğimiz gayet açık. S-400 sistemi hakkında, medyada yer alan genel bilgilerle, vatandaşlarımız az çok fikir sahibi oldu. Evet, 600 kilometre mesafede hedefleri tespit edebilen, on saniye içinde müdahale için devreye giren, hedefleri uzun menzilli füzelerle 400 kilometre; orta menzilli füzelerle 250 ve 120 kilometre, kısa menzilli füzelerle de 40 kilometre mesafeden vurabilen bir sistem. Bu sistemin daha gelişmişi olan S-500 için de, (Her şey yolunda gittiği takdirde) Türkiye ve Rusya’nın ortak üretim yapma imkânı söz konusu... Bütün bunları birlikte değerlendirdiğimizde, öncelikle Türkiye, ulusal güvenliğini sağlama almış oluyor. Öte yandan savunma sanayii alanında, uluslararası arenada kendisini çok mühim bir konuma yükseltecek fırsatı yakalamış olacak…
Elbette her şey çok kolay olmayacak. Amerika Birleşik Devletlerinin, bu meselede Türkiye’nin önüne çıkarmaya çalışacağı zorlukları dikkate alarak, gelecekte yeni adımlar atma mecburiyetini de hesaba katmak durumundayız. Tekrar altını çizeceğimiz husus şudur: Artık geri dönüşü olmayan noktadayız!.. Türkiye S-400 meselesini, ABD’nin malum hoyrat politikaları karşısında, ulusal güvenliğin de ötesinde, bir egemenlik meselesi noktasına taşımak durumunda kalmıştır. Bütün bunları “YENİ DÖNEM” diye tanımlarken, son yetmiş yılda yaşanan olayların hülasası neticesinde, alınan bu hayati kararın mahiyetine dikkat çekmek istiyoruz. Türkiye bu kararı vermekle, hem bağımsız politikalar oluşturma ve buna göre köklü kararlar verme kapasitesini ortaya koymuş hem de tek taraflı telkin ve baskılara karşı alternatifsiz olmadığını ispatlamıştır… Gelinen noktada, ABD F-35 savaş uçaklarını vermemek gibi bir yanlış politikaya yöneldiği takdirde; ülkemiz Patriot’a karşı S-400 tercihini yaptığı gibi, mesela Rusya’nın SU-57 uçaklarına da pekâlâ talip olabilecektir. Ne dersiniz? ‘Yeni dönem’ derken haksız mıyız?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.