Güvenli Bölge, barış koridoru vd.

A -
A +

ABD heyeti ile yapılan zorlu müzakerelerin dün itibarıyla sonuca bağlandığını Millî Savunma Bakanlığının açıklaması ile öğrenmiş bulunuyoruz. Acaba mutabakatta ne gibi ayrıntılar var ve nasıl işleyecek?

 

 

 

Bu noktaya gelmek kolay olmadı. Ama bundan sonrası da pek kolay olmayacak gibi görünüyor… Bunun sebebi, karşı tarafın yani Amerika’nın bugüne kadar sergilediği tutum, uygulamalar ve buralardan yansıyan niyetleridir!.. Evet, düne kadar daha çok “güvenli bölge” olarak telaffuz edilen; son zamanlarda ise “barış koridoru” şeklinde değiştirilen, sınırımızın öte tarafında 30 - 32 kilometre derinliğinki bölgenin tesisi, denetimi ve hem buranın güvenliğinin sağlanması hem de Türkiye’nin güvenlik endişelerinin giderilmesi tam olarak nasıl hayata geçirilecek? Öncelikle, bu bölgeden uç veren ve Türkiye’yi çok rahatsız eden tehdit ve tehlikeyi besleyen şey, ABD’nin bizatihi yürüttüğü politikalar değil midir? Daha açıkçası, ABD’nin burada besleyip semirttiği, binlerce TIR ve uçak dolusu silah, mühimmat ve diğer lojistik imkânlarla tahkim ettiği, PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD/YPG’yi gözden çıkarma ihtimali mümkün müdür?  Yani Amerika’nın tam tersine bir yaklaşımla, “ortağım” dediği terör örgütünü buradan çıkarması, kendi eliyle verdiği ağır silahları elinden alması, ne kadar gerçekleşebilecektir?.. Mesela, PYD/YPG unsurlarının Münbiç’ten çekilmesine dair sözünü tutabilmiş midir? Tabii ki, hayır! Peki, bundan sonra tutacak mıdır? Buna dair bir garanti var mı? ABD şimdiye kadar bu örgütü korumak için direndi. Türkiye ise buna şiddetle karşı çıktı ve ABD’nin oluşturmak istediği terör koridoruna mani olmak için, askerî harekât dâhil her yola başvurdu. Neticede ABD, Türkiye’nin kararlılığını net olarak gördü ve herhâlde bu konuda daha fazla oyalama yapamayacağını da anladı…
Çünkü Türkiye çok açık bir şekilde, Münbiç’teki oyalamayı da sürekli gündeme getirerek, bir an evvel müttefiklik ruhuna uygun adımlar atması talebini ısrarla masaya getirdi. ABD bu durum karşısında, Türkiye’yi ikna edecek bazı adımlar atmanın kaçınılmaz olduğunu gördü ve biraz da telaşla Ankara’nın yolunu tuttu. Daha önce 5 kilometre olarak dillendirdiği güvenli bölge derinliğini bu defa 15 kilometre olarak revize etti. Ancak bu da Türkiye tarafından kabul görmedi. İki ayrı seferde yapılan müzakerelerin neticesini, MSB üç maddelik kısa bir yazılı açıklama ile duyurdu. Birinci maddede, Türkiye’nin güvenlik endişelerini giderecek tedbirlerin bir an önce uygulanacağı ifade ediliyor. Buradan ne anlamalıyız? Herhâlde, orada kümelenmiş terör örgütü militanlarının daha fazla kalmaması ve daha fazla donatılmaması… Ağır silahların kendilerinden alınması ve yapılan tahkimatın da (kazılan tüneller vs.) imha edilmesi. İkinci maddede Suriye’nin kuzeyinde, ABD ile koordinasyon sağlanmış şekilde planlanan “güvenli bölge” için, Türkiye’de müşterek harekât merkezinin en kısa zamanda kurulması konusunda mutabık kalındığı belirtiliyor. Dikkat edilirse her vesile ile Kuzey Suriye’deki mevcut duruma, Türkiye’nin sabır ve tahammülünün kalmadığı, dolayısıyla yeni oyalama ve sürüncemede bırakmalara kapıların kapalı olduğu vurgusu yapılıyor.
Son olarak da bahse konu “güvenli bölgenin” bir “BARIŞ KORİDORU” olmasında ve yerinden edilmiş Suriyelilerin ülkelerine dönmeleri için her türlü ilave tedbirin alınması konusunda mutabık kalındığı bildiriliyor… Bu açıklama ile en azından yakın zamanda, bir askerî harekâtın olmayacağını değerlendirebiliriz. Fakat bu, daha önce Münbiç konusunda olduğu üzere, ilanihaye zamana yayılacak bir durum da değil… Her şeyden evvel hâlihazırda terör örgütü PYD’nin kontrol altında tuttuğu bölgenin demografik yapısı fiilen ve zorla değiştirilmiş bulunuyor. Yani daha önce burada yaşayan Suriye vatandaşlarının büyük bir bölümü, buradan sürgün edildi. “Yerinden edilmiş Suriyelilerin evine dönmesi için alınacak her türlü ilave tedbirin” başında, her hâlde buranın dengelerini alt üst eden terör unsurlarının sökülüp atılması gelir değil mi? İşin püf noktası da burası. Buradaki işleyiş tarafların mutabık kaldığı şekilde pürüzsüz devam edebilirse, diğer konuların çözümü de kolaylaşmış olur. Bir de geçmişte yaşanan travmalar var… Hatırlayalım, Kuzey Irak’ta 1990’lı yıllarda kurulan “çekiç güç” mekanizmasının, Türkiye’yi ne kadar rahatsız ettiğini ve sonuçta PKK terör örgütünü ne denli büyüttüğünü hâlâ tartışıyoruz!
Elbette Türkiye bütün bunlardan gerekli dersleri çıkarmış olup, bugün yoğurdu üfleyerek yemeye çalışıyor. Bu sebeple, Türkiye’de kurulması planlanan müşterek harekât merkezinin fonksiyonları ve işleyiş biçimi, ülkemizin menfaatlerini haleldar edecek bir ihtimale asla açık olamaz… Olmamalı. Türkiye, bugüne kadar milli güvenliği konusunda taviz vermedi ve bundan sonra da vermeyecektir. İşin özeti budur. 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.