46 yıl sonra Kıbrıs Meselesi…

A -
A +
Zor oyunu bozar!.. 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyetini, Rumlar üç yıl içinde berhava etti. 1974 Nikos Sampson darbesi ile de Ada’yı tamamen Yunanistan’a bağlamak istediler… Alan da kaçan mı derler!
 
 
Son zamanlarda, zengin petrol ve doğalgaz rezervleriyle bütün dünyanın dikkatini çeken Doğu Akdeniz’in en temel problemi Kıbrıs Meselesidir… Bu problem çözüme kavuşmadıkça, Doğu Akdeniz’de sular durulmaz. 20 Temmuz 1974’te, Kıbrıs konusunda yaşanan dönüm noktasının akisleri ve etkileri hiç azalmadan devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajında ifade ettiği üzere; “Ada’nın ortak sahibi Kıbrıs Türkü’nün hukukuna, hürriyetine ve varlığına kasteden teşebbüsü nihai olarak bertaraf eden 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı…” çok tehlikeli bir gidişatı sonlandırarak, “ZOR OYUNU BOZAR”  gerçeğini bir kere daha tescil etti. Bölgesel ve küresel güçlerin açık muhalefet ve baskılarına rağmen, Türkiye Londra ve Zürih Anlaşmaları gereği sahip olduğu Garantör Devlet sıfatıyla, bu harekâtı yaparak Kıbrıslı soydaşlarımızın yeni bir katliam ve soykırıma uğramasını kesin olarak önlemiş oldu… Aradan geçen 46 sene boyunca Kıbrıs Meselesinin çözümüne dair sayısız ikili ve çok taraflı müzakereler yapıldı. Ama hiçbirinden beklenen netice alınamadı. Zira bu meselede, başından beri uluslararası hukuk düzenine aykırı hareket eden Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimine, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve benzeri kuruluşlar asla dur demedi. Demediği gibi bu konuya asla ve asla adil ve tarafsız biçimde yaklaşmadı. Hâl böyle olunca, Türkiye ne pahasına olursa olsun, Kıbrıs Türkü’nün haklarını savunmak için yeri geldiğinde “yedi düvele karşı” her türlü direnci ve mücadeleyi ortaya koydu.
Bugünkü konjonktürde Kıbrıs’ın ehemmiyeti bir kat daha artmış durumda. Bunun sebepleri çok çeşitli… Jeostratejik ve jeopolitik açıdan bölgesel ve küresel güçlerin Doğu Akdeniz ile ilgili değişen ve gelişen menfaatleri, yeni güç mücadeleleri ve risklere kapı aralıyor. Bu sebeple Doğu Akdeniz ve hâliyle Kıbrıs, Türkiye’nin dış politikasında bir kat daha fazla öne çıkmakta. Doğu Akdeniz her şeyden önce Türkiye için bir güvenlik meselesidir. Hem ana vatan için hem Kıbrıs için… Gelinen noktada, Kıbrıs davasıyla birlikte, Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’in hidrokarbon yatakları konusunda, yaşanan güç ve nüfuz mücadelesinde, Türkiye’ye karşı çeşitli seviyelerde cephelerin kurulduğunu görüyoruz. Amerika, Rusya, Fransa, İngiltere, İtalya, İsrail, Mısır, S. Arabistan hatta Birleşik Arap Emirlikleri, ülkemizin menfaatlerini engelleme ve baltalama hususunda birbirleriyle yarışıyor!.. Rusya, Suriye’den sonra Libya’ya da yerleşerek Akdeniz’deki konumunu güçlendirmeye çalışırken, ABD her zamanki gibi “İsrail’in güvenliği” bahanesiyle bölgede çeşitli atraksiyonlarda bulunuyor. Suriye’nin Kuzeyinde, Türkiye’nin güvenlik ve toprak bütünlüğünü doğrudan tehdit edecek bir garnizon terör devletçiği kurma çabaları bunun en çarpıcı örneği. Diğer taraftan Fransa AB’nin siyasi ve ekonomik ağırlığını da kullanarak, Yunanistan ve GKRY yanında bölgedeki zenginliklere çökmek için her yolu deniyor. Genel olarak bakıldığında, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatlerini gasbetmek konusunda bir şer ittifakı karşımızda boy gösteriyor! Bu çerçevede kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerle ilgili olarak da, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de âdeta hareket edemez bir duruma getirmek için, birtakım oldubittiler pişirilmeye çalışılıyor.
Türkiye bu kirli oyunlara karşı, her zamankinden daha aktif ve etkili biçimde, hem diplomatik yolları sonuna kadar kullanıyor. Hem de güç gösterisinde bulunma ve gerektiğinde güç kullanmakta tereddüt etmiyor. GKRY’nin uluslararası deniz hukuku kurallarına açıkça aykırı olarak, petrol ve doğalgaz aramaları için başlattığı süreci, Türkiye fiilî müdahalede bulunarak (İtalyan ENI Firmasına ait geminin, KKTC’nin hak iddia ettiği bölgeye girişinin engellenmesi…) akamete uğrattı. Bununla ilgili yankılar hâlâ devam ediyor. Türkiye donanmasıyla Doğu Akdeniz’de daimî şekilde boy göstererek bu husustaki kararlılığını net biçimde ortaya koyuyor. Bu çerçevede, tam 46 yıl önce gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtının Türkiye'ye sağladığı avantajları, bir kere daha yeni dengeler ışığında okumakta fayda var. Kıbrıs Meselesi Doğu Akdeniz’de en önemli düğüm noktasıdır…
Şüphesiz bu düğümün uluslararası hukuka uygun biçimde çözüme kavuşturulması, Türkiye için çok önemli. Zira 46 yıldan beri, Türkiye Kıbrıs sebebiyle âdeta daimî bir kuşatma ve ambargo ile yüz yüze bulunmakta. Ne yazık ki, çözümü hiç istemeyen ve süreci kilitleyen GKRY ile Yunanistan’a beynelmilel kuruluşlar haksız biçimde desteğini sürdürüyor. Bu yüzden çözüm de olmuyor ve olamaz. Sayın Erdoğan’ın mesajında bir kere daha hatırlattığı üzere, “Ada’da hakça ve kalıcı bir çözüme varılması, ancak Kıbrıs Türkü’nün eşit statüsünün kabulüyle mümkündür…” Kısacası GKRY’nin, Kıbrıs’ın tamamının temsilcisi olarak kabul edilmesi saçma sapan bir durumdur. Nokta!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.