Ege’deki 1.800 ada, adacık ve kayalıklar…

A -
A +
Yunanistan ile olan meselelerimiz en az 200 yıllık bir geçmişle bağlantılı… Hatta daha da ötesine, henüz ortada bağımsız bir Yunan devleti yokken başlayan olaylar ve onu yönlendiren küresel güçler!..   1996 yılında, “Kardak kayalıkları” krizi sebebiyle, Türkiye – Yunanistan arasında bir çatışmaya doğru hızla tırmanan gerilimin düşürülmesinde, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton önemli rol oynamıştı… Yunanistan’la Ege hava sahası konusunda yaşanan “it dalaşı” olayları o kadar sık ve sıradan oldu ki, artık eskisi gibi haber konusu bile olmuyor. Ama deniz alanındaki gerilimler daha seyrek ve fakat daha şiddetli cereyan ediyor. Bağımsızlığını kazandığı 1830 yılından beri, her seferinde dünyanın büyük devletlerinin desteğiyle, Türkiye aleyhine atraksiyonlara girişen Yunanistan, bu türden haksız ve ahlaksız destekleri âdeta çantada keklik gördüğü için, her fırsatta boyunu çok aşan tehlikeli adımlar atmaktan çekinmiyor… Malum yine böyle bir cür’etle, Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını yok sayarak, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervlerine, tabir yerinde ise çökmek için harekete geçmiş durumda. Ancak bu defa Türkiye’nin çok sert ve kararlı tavrı Yunanistan’ı panikletti. Kısa bir müddet önce, Türkiye Meis adası çevresinde sismik araştırma için Navtex ilan (Denizcilikte bir nevi uyarı notu…) edince, Yunanistan her zamanki gibi AB’yi alarma geçirdi. Dönem Başkanı sıfatıyla Almanya Şansölyesi Merkel, gerilimin azaltılması için diplomasiye bir şans verilmesini teklif etti. Türkiye de bu teklifi uygun gördü ve ona uygun bir tavır takındı. Gelgelelim Yunanistan, gölgesine sığınmış olduğu AB ve Almanya’nın telkinlerine aykırı biçimde, Mısır ile “Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması” yaptı. Bahse konu anlaşma, daha önce Türkiye’nin Libya ile yaptığı deniz yetkilendirme anlaşmasını açıkça ihlal ediyor. Bu sebeple Türkiye derhâl, Yunan – Mısır anlaşmasını yok hükmünde saydığını ilan etti ve hemen akabinde de, Oruç Reis gemisinin araştırma sahasına dair yeni bir Navtex ilan etti. Anlayacağınız Türkiye Ege ve Akdeniz’deki haklarını korumak ve oldubittilere meydan vermemek için her tedbiri alıyor. Bilindiği üzere donanmamız, uzun bir zamandan beri Akdeniz’de yoğun şekilde görev icra ediyor. Gelinen noktada birkaç hususu irdelemek gerekiyor. Öteden beri Yunanistan’ı bu tür işlere teşvik eden güçler kimdir ve neyin peşindedir? Mesela 1770 yılında, ilk defa Girit adasında isyan çıkaran Rusya, bugün Yunan – Mısır anlaşmasının neresindedir? Bu apar topar anlaşma ile Libya meselesinin ne gibi bağları vardır? Yunanistan ile aramızdaki problemlerin tarihî geçmişini iyice tetkik ve tahkik etmeden bugün olanların teşhisini doğru koyamayız! 1829 Edirne Anlaşmasını, Yunanistan’ın bağımsızlığını tanıyan ve Girit’in Yunanistan’a verilmesini sağlayan 1830 Londra Protokolünü yeniden masaya yatırıp iyice etüt etmeliyiz. Şüphesiz daha sonra da, her fırsatta Yunanistan’ın aleyhimize genişlemesini temin eden olaylar zincirini ve küresel güçlerin daimî şekilde Yunanistan’ı arkalamasını uluslararası ilişkiler disiplini açısından değerlendirmeliyiz. Reel politikte duygusallığa yer yoktur!.. Şu hâlde, niye her seferinde bize haksızlık yapıyorlar diye oturup sızlanacak hâlimiz yok. “Zor oyunu bozar” sözü fehvasınca, ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Türkiye de zaten bunu yapıyor. Yunan – Mısır anlaşmasını desteklediğini özellikle ihsas eden Amerika’nın yahut haksız bütün hareketlerinde Yunan tarafını desteklemekten ahlaken imtina etmeyen Avrupa Birliği’nin, bundan böyle hakkaniyetli davranmasını beklemek saflık olur… Kıbrıs Meselesinde gerçekler bütün çıplaklığı ile ortada iken, 46 seneden beri devam eden süreçte ABD ve AB ülkeleri hep Yunan atına oynadı!.. Son 200 seneye baktığımızda bu hep böyle olmuştur. Unutmayalım, Ege’de temel mesele sadece kıta sahanlığı veya karasuları değil. Deniz Kurmay Yarbay Ali Kurumahmut’un yazdığı çok kıymetli ve kaynak eserinde (Türk Tarih Kurumu) belirttiği üzere, Ege’de temel mesele aidiyeti belirsiz ada, adacık ve kayalıklardır. Ve Ege Denizi’nde bunun gibi 1.800 tane ada, adacık ve kayalıklar mevcuttur. Yunanistan’la hem Akdeniz hem de Ege’deki ihtilaflar konusunda, gerçek manada bir çözüme ulaşmak için, meseleyi bu kapsamda ele almalıyız. Aksi hâlde Yunanistan küresel güçlerin koltuğu altında başımızı ağrıtmaya devam eder. 2004 yılında, Kıbrıs’a çözüm olarak teklif edilen Annan Planı’nı KKTC’deki soydaşlarımız yüzde 65 oyla kabul ederken, Güney Kıbrıs Rum tarafı yüzde 75’le reddetti. Buna rağmen bir hafta sonra, AB’nin sözde normlarına ve ahlaki değerlerine apaçık aykırı biçimde, GKRY’yi üstelik bütün adanın temsilcisi olarak tam üyeliğe kabul ettiler. Bu kadar tarafgir bir yaklaşımla ihtilaflara çözüm bulmak mümkün değildir. Nokta!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.