Bu memleket ne “bildiriler” gördü!..

A -
A +
Neden 126 Emekli Büyükelçinin, 15 ay arayla tekrarlanan bildirisi bir muhtıra veya darbe teşebbüsü olarak görülmüyor da, 104 emekli amiralin “Bildirisi” böyle bir çağrışım yaptırıyor? Bu ülkede neler yaşandı…     Evet… Bu memleket ne bildiriler, ne muhtıralar, ne müdahaleler gördü!.. Sonuca ulaşan veya teşebbüs safhasında kalan sayısız darbe, muhtıra, gizli-açık her türlü silahlı müdahale ile vesayet odaklarının doğrudan veya dolaylı olarak kurduğu baskılar, son bir buçuk asırda, bu memleketin belini doğrultmasına en büyük engeli teşkil etti!.. 1876’da Sultan Abdülaziz Han’ın tahttan indirilip katledilmesi, 1909’da Sultan Abdülhamid Han’ın aynı şekilde hâl edilmesi, 1912’de kurulan Halaskâr Zabitan (Kurtarıcı Subaylar) örgütünün tehditle Sadrazam Mehmed Said Paşa’yı istifaya zorlaması, daha sonra aynı yolla Meclisi Mebûsân’ı dağıtması… Bu örgütün rakibi olan İttihat ve Terakki’nin 1913’te, Enver ve Talat Paşa eliyle tezgâhladığı Babıali Baskını'nda, Harbiye Nazırı Nazım Paşa’nın öldürülmesi, Sadrazam Kâmil Paşa’nın zorla istifa ettirilmesi… Bu ihanetler zinciri neticesinde yıkılan koskoca İmparatorluk ve akabinde yaşanan felaketler… 1950’de gerçek manada başlayan çok partili siyasi hayatla memleketin kalkınması sağlanmaya çalışılırken, 1954’lerden itibaren uç vermeye başlayan cuntanın, 27 Mayıs 1960 Darbesi ile bu ülkeyi yeniden çalkantılar içine sokması… Silahlı Kuvvetler Birliği diye, ordu içinde en yüksek rütbedeki generallerin başını çektiği bir çetenin oluşturulması ve bu çetenin; gerek duyulması hâlinde yeniden darbeler yapmak üzere protokoller imzalaması… Bütün bu felaketler bu memlekette yaşandı. Efendim, emekli general veya amiraller de darbe mi yapabilir ki, diye fikir beyan edenlerin, mütekait albay Talat Aydemir kalkışmasını hatırlaması gerekir!.. Unutmayalım ki, bazı organizasyonlar doğrudan darbe veya müdahale niteliğindedir. Bazıları da darbelere yönelik zemin hazırlayıcı mahiyettedir… Şayet yukarıda çok özet şekilde bahsettiğimiz acı olaylar, bu topraklarda cereyan etmemiş olsaydı, 104 emekli amiralin “Bildirisi”, belki bir mesleki hassasiyet ve dayanışma veyahut bir mühim mesele karşısında sergilenen müşterek tepki olarak anlaşılabilirdi. Öyle ya, 126 Emekli Büyükelçinin Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul hakkında ikinci defa yayınladığı bildiri (İlki 20 Ocak 2020’de yayınlanmış) niçin bir muhtıra gibi anlaşılmıyor? Savunduğu görüşlere katılıp katılmama veya bu görüşlerin doğruluğu-yanlışlığı ayrı mesele. Orası toplumun geneline kalmış bir husus. Nitekim bahse konu bildiri unutulup gitti diye, aynı imzacılar ikinci defa metni yayınlama ihtiyacını hissediyor… Demek ki, söz konusu bildiri beklenen reaksiyonu sağlayamamış. Ama emekli amirallerin gece yarısı tedavüle soktuğu bildiri bambaşka bir hadise!.. O yüzden bu derece sert ve haklı tepkilere yol açmış bulunuyor zaten. Bildiriye imza atan emekli amiraller, 28 Şubat döneminde çokça ısıtılıp gündemde tutulan “GENÇ SUBAYLAR RAHATSIZ…” haberlerini değişik bir formatta sunmaya kalkışmış. “YÜCE TÜRK MİLLETİNE” diyerek, bugüne kadarki bütün muhtıra ve darbe bildirilerinin başlığını ödünç almışlar. Gündüzler tükenmiş gibi, bütün darbe ve darbe teşebbüslerinin başladığı gece yarısını seçmişler! Sonunda işi o noktaya bağlamışlar ki, bir tek (Bu bir muhtıradır) ifadesi eksik kalmış. Şuraya bakar mısınız: “…Aksi hâlde, Türkiye Cumhuriyeti tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.” Görünen köy kılavuz istemez. Bu emekli, amiraller kimsenin zekâsı ile dalga geçmeye kalkışmasınlar. Ha şunu da unutmasınlar; her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmışlar… Farklı yönlerde hangi savunmaları yaparlarsa yapsınlar, mızrak çuvala sığmıyor. Zira bu bildiri öyle iddia edildiği üzere, topluca bir düşünce açıklamasından ibaret değil. Bunun önünde ve arkasında neler var, elbet bir şekilde ortaya çıkacak. Bu arada CHP’li eski 98 milletvekilinin yaptığı gibi, iç ve dış bazı çevrelerden kendilerine başka destekler de gelebilir. Bu şaşırtıcı olmaz! Diğer taraftan, konu yargıya intikal etmiştir. Meselenin hukuki yönü bu mecrada yürürken, diğer alanlarda da sürecin gayet dikkatli yönetilmesi gerekiyor. En önemli husus, bu olayın doğru değerlendirilmesi ve yanlış mecralara kaymasının önüne geçilmesidir. Siyasi temayül ve heyecanla, doğru olmayan ve birilerinin mağdur pozisyonunu almasına kolaylık sağlayacak söylemlerden kaçınmak gerekiyor. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünde, suçüstü olan FETÖ mensuplarının, hâlâ daha mağduru oynama çabalarının nasıl seyrettiğini görüyoruz. Şu hâlde söz konusu bildiriye dair soğukkanlı ve dikkatli bir tutum izlemek, ülkenin geleceği bakımından en isabetli yol olacaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.