Siyonistler dünyaya meydan okuyor!

A -
A +
Mescid-i Aksa ve Filistinli Müslümanlar, ramazanın ilk gününden beri kesintisiz şekilde Yahudi saldırısı altında… Hedefleri çok açık: Mescid-i şerifi yıkmak ve Filistinlileri buradan tamamen sürmek!..
 
 
Mescid-i Aksa Vakfı Müdürü Şeyh Ömer El-Kisvani, Mescid-i şerifi basıp ses bombaları atan, namaz kılan Müslümanları tekme tokat döven Yahudilerin saldırısı altında, canhıraş şekilde İslâm dünyasından yardım istiyor ve şöyle sesleniyor: “Nerede şeref ve haysiyetiniz?!” Aahh ah, şeref ve haysiyet… Bu sorunun gerçek cevabı, ancak geçen yüz küsur sene içinde cereyan eden hadiselere bakılarak bulunabilir. Zira başka türlü, Siyonist Yahudileri bu derece küstahlaştıran tarihî-siyasi gelişmeler, asla tam ve doğru biçimde anlaşılamaz. İnkâr edilemez gerçek şudur: Filistin ve Kudüs’te bugün yaşanan bütün facialar, 1890’lardan bu yana; kurulan sinsi tezgâhta ince ince işlenen, plan ve projelerin müşahhas neticesidir. Yakıcı gerçeklerin özeti tek cümledir; Müslümanların cenahında gaflet, dalalet ve ihanet zincirinin halkaları çoğaldıkça, Siyonistlerin işi büsbütün kolaylaşıyor ve istedikleri her şeyi elde ediyorlar… Bütün dünyanın gözü önünde bu kadar zulüm, baskı ve haksızlık fütursuzca ika edilirken, doğru dürüst bir tepkinin bile yükselmemesi bazılarına şaşırtıcı gelebilir, ama şaşıracak bir şey yok! Çünkü oyunun kuralları sağlam şekilde konulmuş… Başından beri her şeyi hesaplı kitaplı yapıyorlar. Gelgelelim, bu sinsiliğin farkına varması gerekenler, bir türlü gaflet uykusundan uyanamıyor. Gaflet ve ihanet derinleştikçe, Siyonistler de o derece rahatlıkla at oynatıyorlar.
İşte bu sebeple, Ömer El-Kisvani’nin yürek yakan feryadı, beklediği karşılığı bulamıyor maalesef. Sabah gazetesinden Hasan Basri Yalçın, dünkü köşesinde bu acı gerçeği çarpıcı şekilde ifade ediyordu: “… Gerçekler acıdır ama bu acı gerçekleri tespit etmeden gereksiz hayallere tutulmak çok daha acı sonuçlar doğuruyor. O nedenle gelin bazı gerçekleri açık açık ortaya koyalım. Oradan geriye ne kaldığını düşünmeye çalışalım. Bir, İsrail sürekli baskı ve şiddeti artırıyor ve bu sayede 70 yıldır alanını genişletiyor. İki, ezilmişliğin şiirsel bir yanı olsa da kutsal hiçbir tarafı yok. Direnmek önemli ama kazanmak için yeterli değil. Üç, dönüp uluslararası örgütler ve kamuoyuna bakmanın bir anlamı yok. Çünkü aslında Arap Ligi diye bir kurum yok. Çünkü gerçekte Arap devletleri bile yok. Kukla rejimlerin birlik olması da beklenemez. İslâm İşbirliği Teşkilatı var ama iş birliği yok. İş birliği olmadığı için yaptırım gücü yok. BM ve diğer Batı merkezli kurumları zaten bir kenara bırakalım…” Evet, acı gerçek budur. Ve karşı karşıya olduğumuz tabloyu bu gerçekler ışığında değerlendirmeliyiz.
Donald Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması/İbrahim Anlaşması” dediği yeni kumpasa teslim olmak için, İsrail’in kapısında sıraya dizilen sözde Arap devletlerinden bir şey beklemek akıl kârı mıdır? H. Basri Yalçın’ın dediği gibi, gerçekte Arap devletleri diye bir şey yok… Başından beri, Araplar ile Arabiler (bedeviler) hep birbirine karıştırılıyor. Peki, elmalarla armutların karıştırıldığı bir hesabın doğru çıkmayacağını söylemiyor muyuz? İsrail terör devleti, ırkçı ve işgalci politikalarına karşı, kimin nasıl tepki vereceğini veya vermeyeceğini gayet iyi biliyor. Ona göre de Arap topraklarını ilhak etmek için, planlarını adım adım hayata geçiriyor. Gün geçtikçe sözde Arap cephesindeki reaksiyonların iyice cılızlaştığını görüyor, küstahlığı daha da arttırıyor. Ramazan ayı boyunca Kudüs’te sergilediği vahşet bunun yeni safhasıdır. Şeyh Cerrah Mahallesinde evi gasbedilen Filistinli kadın, Yahudi’ye şöyle diyor: “Biliyorsun değil mi? O ev benim evim ve sen onu çalıyorsun!” Yahudi şu cevabı veriyor: “Ben çalmasam başkası çalacak!..” Bakınız bu alçaklık bütün dünyanın gözü önünde cereyan ediyor. Yüz milyonlar bu rezaleti seyrediyor… Hani nerede can ve mal emniyeti? Hani can ve mal emniyeti, dokunulmaz evrensel insan haklarındandı? Bu sözde evrensel kural, Siyonist İsrail devleti ve onun ırkçı vatandaşları için işlemiyor. O yüzden de Filistinlilere karşı her türlü vahşeti, insanlık dışı muameleyi ika etmekten geri durmuyor.
İsrail’in bu vahşetine karşı, küresel güçlerin tepkisi son derece ikiyüzlü ve sahtekârca… Hepsinin tekrarladığı riyakâr ifade şu: “ENDİŞELİYİZ…” Hayır, onların endişelendikleri filan yok. Yalan söylüyorlar. Şayet gerçekten endişe duysalardı, İsrail’i frenleyecek ciddi bir adım atarlardı. Ama hayır, onların nazarında Filistin halkının haklarının çiğnenmesi hiçbir önem arz etmiyor. Zaten Siyonist İsrail de buna oynuyor. Nokta!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.