Türkiye-ABD ilişkilerinde üç önemli mesele

A -
A +
Erdoğan-Biden görüşmesinden yansımalar, geçtiğimiz cumartesi günü bu köşede özetlediğimiz mahiyette gelişiyor, öyle de devam edecek… İki ülke arasında öne çıkan üç konu var; Suriye, Libya ve Afganistan...
 
 
Evet, Liderler diplomasisi tamam, ama devletlerarası münasebetlerin şekillenmesinde ve sürdürülmesinde, daimî rolü oynayan hariciye teşkilatları ve ilgili diğer kurumlardır… Hem Sayın Erdoğan hem Joe Biden, Brüksel’deki görüşmenin akabinde yaptıkları açıklamalarda, bu hususa işaret ederek, bahsi geçen mekanizmaların karşılıklı olarak görüşmelerini devam ettireceğini belirtti. Türkiye ile ABD arasında, çözüm arayışı itibarıyla, öncelik sırasına göre gündem konusu olan bir düzineden fazla mesele var. Nitekim baş başa ve heyetler arası, toplam bir buçuk saatlik görüşme sırasında, bunların hepsinin ele alınması da mümkün değildi. Dolayısıyla sözde soykırım meselesi gibi bazı netameli başlıkların hiç gündeme gelmemiş olması şaşırtıcı değil. Ele alınan diğer bazı kritik başlıklarda da herhangi bir ilerlemenin kaydedilememesi, keza beklenmeyen bir durum değil!.. Ezcümle; S-400 Meselesinde, Türkiye durduğu yeri teyit etmiş bulunuyor. Buna karşılık Amerikan tarafı, bizim için yakıcı bir konu olan PKK/YPG’ye destek verme ve iş birliği yapma hususunda, herhangi bir tutum değiştirme niyeti sergilemiş değil. Yani bu ve bunlar gibi diğer ihtilaflar olduğu yerde duruyor. FETÖ konusu, Halk Bankası Davası, bu meyanda hemen kendisini hatırlatıyor! Dolayısıyla F-35 problemi de daha çok su kaldırır… Ancak her şeye rağmen, bu görüşme, iki ülke arasında gerilimin azalması bakımından kesinlikle olumlu katkı yapmıştır...
İhtilafların varlığına ve şimdilik çözümü yakın görünmemesine rağmen, iki tarafın iş birliği yapabileceği alanlarda; birlikte çalışma ve yol alma iradesini ortaya koyması, bardağın dolu kısmıdır. Bu cümleden olarak Suriye, Libya ve Afganistan konularında, daha yakın ve kısmen uyuşması mümkün bakış açılarıyla, mesafe alınabilecek gibi görünüyor. Elbette her üç konuda da birbirinden farklı zorluklar ve üçüncü taraflardan kaynaklanacak etkenler hep devrede olacaktır. Şöyle ki, Suriye’de ABD ile Türkiye’nin çözüm hedefli ortak bir çabaya girişmesi, Rusya ve İran tarafından nasıl karşılanacaktır? Her iki ülkenin de, kendi güç ve nüfuzu oranında menfi tavırları kaçınılmazdır zira!.. Bunun yanında, ABD’nin öteden beri Kürt Meselesindeki yaklaşımı ve özellikle son dönemlerdeki PKK/YPG desteği; bir garnizon terör devletçiği kurma niyetini iyice açık etmesi, muhtemel iş birliğinin önündeki en çetin engeldir… Her şeye rağmen, kanlı rejimin başı Esad’ın dayatmaya kalktığı uydurma ve gülünç seçimin reddedilmesi, insani yardım ve göç konusunda, uzun bir aradan sonra nihayet bir açıklama yapılmış olması olumludur. Libya konusunda da, BM’nin desteklediği meşru Millî Mutabakat Hükûmetine desteğin tazelenmiş olması ve savaş baronu Hafter’in ülke geleceğinde yer almaması konusunda görüş belirtilmesi çok önemlidir. Türkiye’nin bu ülkede sahip olduğu belirleyici pozisyonun kerhen de olsa kabul görmesi, dikkatle değerlendirilmesi gereken bir gelişmedir. Aynı şekilde Karabağ meselesinde, Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği güçlü desteğin getirdiği sonuçlara itiraz edilmemesi çok çok önemlidir… Hem Kuzey Afrika’da hem Güney Kafkasya’da, bundan böyle Türkiye’nin siyasi ve askerî nüfuzu daha belirgin şekilde hissedilecektir. Bunun altını çizelim...
Türkiye-ABD ilişkilerinde, Brüksel görüşmesiyle birlikte ivme kazanan çok önemli bir konu da, Türkiye’nin Afganistan’da üstlenmesi muhtemel rol ve bunun bölgedeki yansımaları olacak… Şayet, Türkiye’nin beklediği ölçüde destek verilirse, kırk iki yıldır savaş şartlarının hüküm sürdüğü bu çok zor coğrafyaya sükûnet gelebilir. Ve devamında da zaman içinde yaralar sarılabilir… Yakın geçmişteki tecrübeler ve hâlihazırdaki şartlar böyle bir görevi (Gerekli siyasi ve ekonomik desteğin sağlanması şartıyla) ancak Türkiye üstlenebilir. Türkiye’nin teklif ettiği şekilde, Pakistan ve Macaristan’ın dâhil edilmesi suretiyle; şekillenecek müstakbel koalisyonun, en azından Afganistan’daki yangının büyümesine mâni olabilmesi mümkün görünmektedir. Fakat burada da yine çok değişik etkenler mevcut. Çin, Rusya, Hindistan ve İran’ın bölgeye dair emelleri ve uygulamaya çalıştıkları politikalar; kaçınılmaz olarak, çok bilinmeyenli denkleme dâhil olacaktır...
Özetlersek, Brüksel görüşmeleri bütün olumsuzluklara rağmen, olumlu şeylere de kapı aralamış bulunmaktadır… Doğu Akdeniz ve Ege’de tansiyonun düşmesi ve daha sakin bir ortamın doğmasına dönük adımlar atılmış bulunuyor. Fransa’nın hem Doğu Akdeniz hem Kuzey Afrika konularında içine girdiği aksi tutum, öyle anlaşılıyor ki, bundan böyle daha bir davranış biçimine dönüşebilecektir. Eh, bunlar da az şey değildir. Zaten uluslararası konularda gıdım gıdım mesafe alınmıyor mu?!.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.