Türkiye Madrid’de ne kazandı?..

A -
A +

Salı günkü yazımızda, Türkiye’nin itiraz ve talepleri olumlu karşılık bulana kadar, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine katiyen yeşil ışık yakmayacağını belirtmiştik. Öyle oldu. Madrid zirvesi dönüm noktası…

 

Türkiye’nin Madrid’de gerçekleşen NATO zirvesinde, ne kazandığına geçmeden evvel, bir hususa dikkat çekmek gerekiyor. Kaybetmemek! Elbette Batı medyası bizim için tek ölçü değil. Ama önemli bir referans kaynağı olduğu da muhakkak…

İşte bu Batı medyasının önde gelen organları, genel olarak Türkiye’nin “KAZANAN” ülke olduğunu işliyor. Economist dergisi “Erdoğan eve zaferle dönüyor” başlığı altında, onun futbol geçmişine atıfta bulunarak; “uluslararası meselelerde istediğini alabilmek için profesyonel faul yapmaktan çekinmiyor…” şeklinde bir değerlendirme yaptı. Tabiatıyla bu yaklaşımda Batı bakışının klasik sinsiliği hemen kendini gösteriyor. Bir devletin kendi millî menfaatini savunmasından daha tabii ne olabilir?

Ama terörle mücadele ve ulusal güvenliğine yönelen tehdit karşısındaki haklı itiraz ve taleplerini bile kural dışı bir davranış olarak göstermeye çalışıyor! Bunun bir adım ötesini, her zamanki kaypak ve küstah tavrıyla Yunan Başbakanı Miçotakis dışa vurdu. Şöyle diyor: “Her türlü fırsatçı ve faydacı davranışın üstesinden gelindi…” 1980’de, Yunanistan’ın NATO’nun askerî kanadına dönmesi için herhangi bir yazılı garanti almayan (istemeyen…) Türkiye, Yunan Yöneticilerini ne kadar memnun etmişti ki?

Bırakalım Miçotakis kuyruk acısıyla boş teneke gibi gürültü çıkarmayı sürdürsün. Onun karakteri her fırsatta, ilgili ilgisiz kapılarda Türkiye’yi şikâyet etmek. Bir gün AB, bir gün ABD…

Erdoğan’ın görüşmeyi reddetmesi fena dokunmuş.

Türkiye’ye bakışı öteden beri belli olan New York Times gazetesi de yine kendine yontmuş ve İsveç ile Finlandiya için üyelik yolunun açılmasını, “Biden’ın zaferi” diye tanımlamış. BBC daha temkinli bir yaklaşımla şöyle demiş: “Şimdi iki ülke Türkiye’nin bazı taleplerini kabul etti.” Newsweek ise şöyle bir yorum getirmiş: “Putin’in NATO’nun genişlemesini engelleme hamlesine darbe… Putin’in Ukrayna’yı işgal için öne sürdüğü gerekçelerden bazıları da NATO’nun genişlemesini önleme arzusu idi.” Nitekim İngiltere Başbakanı Boris Johnson da bu noktaya işarete ederek, Bundan sonra Finlandiya sınırı sebebiyle, Putin’in daha çok NATO’yu göreceğini hatırlattı…

İsrail gazetesi Haaretz de şöyle bir başlık atmış: “Türkiye istediğini aldı…” Evet, genel bir değerlendirme yapıldığında, öncelikle Madrid Zirvesinde bir mutabakatın sağlanamamış olması hâlinde; Batı medyasında, Türkiye aleyhine atılması muhtemel çirkin manşetleri düşünün!.. Elbette Türkiye’nin haklı davasını savunması, bu tarz manşetlerin atılması veya atılmamasına bağımlı bir konu değildir. Ama ülke imajına suikast için alesta bekleyenlerin ne kadar çok olduğunu da hep hatırda tutmak durumundayız. Dünyanın hâli böyle…

Haklıların hakkını müdafaa etmesi, ne yazık ki kolay olmuyor. Birileri, Türkiye’nin yerden göğe kadar haklı olduğu davasını kuvvetle savunmasını, saçma sapan biçimde, “Batı ittifakını önleyen, tıkayan bir davranış” olarak lanse etme gayretinde. Neyse ki buna fırsatları olmadı.

NATO’nun gözetiminde, Madrid’de; Türkiye ile İsveç ve Finlandiya arasında sağlanan mutabakat, önemli bir uluslararası metindir…

Burada PKK’nın Suriye kolu PYD’nin ve FETÖ örgütünün en net biçimde terör örgütü olarak kayda geçirilmesi ve bundan böyle her iki devletten himaye görmeyeceğinin kayıtlara geçirilmiş olması daha geniş yorumlanmalıdır. Zira bu tespit sadece İsveç ve Finlandiya’yı ilgilendirmiyor. Erdoğan-Biden görüşmesinde gündeme geldiği üzere, ABD’yi de çok yakından ilgilendiriyor. Bahse konu mutabakat (memorandum), NATO’nun kabul ve tasdik ettiği bir metin olduğuna göre, bu teşkilatın bir numaralı üyesi olan Amerika’yı da sonuna kadar bağlayıcıdır!..

ABD’nin NATO bütçesinin üçte ikisini karşılıyor olması, (Parayı veren düdüğü istediği gibi çalar!..) sonucunu getirmez. Getirmediği özellikle bu metinde de tescil edilmiştir. NATO kriterlerine göre, resmen terör örgütü olarak ilan edilmiş olan PYD’nin, SDG (Suriye Demokratik Güçleri) gibi isimler altında, ABD tarafından kamufle edilmesi hiçbir şekilde meşru değildir. ABD’nin kuralları zorlayarak veya hiçe sayarak böyle bir şeyi sürdürmekte ısrar etmesi, orta ve uzun vadede kendi politikalarına çok büyük zarar verecektir. Öyle zannediyoruz ki, Madrid Zirvesinden sonra ABD bu sakil durumu gözden geçirecektir.

Türk-Amerikan ilişkilerinin mantıksız biçimde gerilmesi, terör örgütü PKK ve türevleri ile Yunanistan’ın yersiz talep ve şikâyetlerinden ötürü, olumsuz istikametlere girmesi her iki tarafa da zarar verir. Biden ve ekibinin artık bu hususu fark ettiğini görmek isteriz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.