Putin’in sosyo-psikolojisi...

A -
A +

 
Rusya ile yaşanan “uçak düşürme” hadisesinde Putin’in, dolayısıyla da Rusya’nın gösterdiği tepkiyi siyaset bilimi ve siyaset sosyolojisi yanında, sosyo-psikolojik olarak da mutlaka ve ayrıca incelemek gerektiğini düşünüyorum.
Bizde, “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” derler. Bana göre Putin de şu anda sırf uluslararası camiada ülkesini haklı çıkarmak adına etrafına ve Türkiye’ye çamur atmakla meşgul.
Bizzat konunun kendisi üzerinden söyleyeceği hiçbir geçerli ispatı olmadığı için konu ile alakası olmayan ve tabir-i caiz ise tamamen “belden aşağı” vurmak suretiyle yani bir suçluluk refleksiyle hareket etmeye devam ediyor.
Oysa daha çok yakın bir zamanda da Türkiye’ye ve Sayın Cumhurbaşkanımıza “Cesur Adam” diyerek övgüler dizmekteydi.
Şimdi kendisine sormak gerekir; “Acaba her iltifatını konjonktürel mi yapmaktadır?”  Ambargolarla Avrupa karşısında zor duruma düştüğünde “yiğit” suçların örtülmesi gerektiğinde “ülkesini dindarlaştırmaya çalışan bir mürteci” yakıştırmalarının hangisi inandırıcıdır. Hoş, Müslüman bir ülke için abes olan bu yakıştırmanın “Hristiyanlaştırılan bir Rusya” demek kadar komik olduğu da ortadayken…  
Öyle zannediyorum ki bu kısa zaman seyri içerisinde gerçekleşmiş çelişkiler bile Putin’in halet-i ruhiyesi hakkında önemli şeyler söylemektedir.
Rusya son zamanlarda kazandığı bana göre en gerçek ve en samimi Türkiye dostluğunu, Suriye’de izlediği politikaları sebebiyle kaybetme noktasına geldi. Oysa alınan bu risk, Rusya için daha yıpratıcı olabilir…
ABD ve AB için zaten sorunlu bir ilişki döneminden geçen Rusya’nın Türkiye’yi de kaybetmek gibi bir lüksü bana göre olamaz…
Daha önce Osmanlı’ya bağlı Kırım Hanlığına vergi veren bir devlet iken on sekizinci yüzyılın ikinci yarısından itibaren Çar Petro ve II. Katerina sonrası güç kazanan ve yayılmacı politikalar izleyen Rusya’nın malum sıcak denizler hayali, öyle görülüyor ki hâlâ kendisini tesiri altında tutuyor; bugün için “istikrarsız” olarak gördüğü Suriye topraklarında, onu bu hayali için yeni yollar aramaya sevk ediyor.
On dokuzuncu yüzyıl boyunca birçok savaş yaptığımız Rusya ile Soğuk Savaş döneminde de yıldızlarımız aslında hiç barışmadı. II. Dünya Savaşı sonrasında da Rusya’dan neşet edecek bir komünizm tehdidine karşı Batı için bir “Tampon” olarak görüldük. Elbette dönemin iktidarları da bu görevi bi-hakkın(!) yerine getirebilmek için ellerinden geleni yaptılar… Bu durum herkes için belli menfaatler de sağladı elbette. Fakat bu noktalar yazının konusu değil…
İşte bu denli uzun, meşakkatli, sıkıntılı bir tarihten sonra ve elbette yine konjonktürel olarak iyi bir zemin yakalanmışken ve hiç de gereği yokken, Türkiye’nin 2-3 yıldır uyguladığı sıkı angajman kuralları da tüm dünyaya ilan edilmiş ve açık iken, kimliği de gizlenmiş bir uçakla sınırımızı ihlal edip ve bir de acıyan yaramız Bayır-Bucak’taki Türkmen kardeşlerimizi bombalayıp sonra da “hançerlendik” demek, valla en hafif ifadeyle tam bir “pişkinlik” olsa gerek.
Tüm bunlar Türkiye’nin daha önce hançerlendiğini göstermiyor mu?
Ben, Rusya’nın bu pişkin tavırdan yine kendi lehine çıkması gerektiğini düşünüyorum…
Putin, bu suçluluk psikolojisinden kurtulduğunda, tarihte hiç olmadığı kadar müttefiki olan hatta en büyük ticari ortaklarından biri konumundaki Türkiye’nin, aynı noktada olduğunu daha net ve açık olarak görebilecektir.
Görmediği takdirde elbette Türkiye’nin de kaybedecekleri olmakla birlikte bana göre en çok da Rusya kaybedecektir…
Bunun için de sevinenleri tespit etmesi yeterlidir...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.