HDP Siyaset: Öfkenin İktidarsızlığı…

A -
A +

 “Öfkede neden iktidar yoktur?” diye bir soruyla başladığımız bu yazıda öncelikle bu soruya bir cevap aramaya gayret edeceğiz. Daha sonra ise neden HDP’nin bir “öfke türbülansı”na sokulduğunu ve kendisinin de bu “zorlamaya” direnmek yerine neden “itaat”i seçtiğini değerlendirmeye çalışacağız.
Öfke, doğal olarak mantığı devre dışı bırakan bir haldir. Sıhhatli bir düşünmeye fırsat tanımadığı için yeni planlamalara izin vermediği gibi daha önceki planlamaların hayata geçirilmesine de fırsat tanımaz.
Akıl ve mantık sıhhatini kaybettiğinde, sadece refleksif tutumlarla hareket eden öfke sahibi başka bir taraftan her türlü manipülasyona da açık hale gelir. Tüm bu halin toplamında da öfkenin iktidarsızlığı ortaya çıkar. Bu iktidarsızlık bireysel bir iktidarsızlık da olabileceği gibi bugün Kürt kardeşlerimiz adına mücadele verdiğini söyleyenlerin, kendi siyasetlerindeki iktidarsızlığı şeklinde de tezahür edebilir.
Kobani olayları ile başlayan bu öfke hali mantıklı davranma kabiliyetini kaybetmiş görünüyor.
7 Haziran seçimleri öncesindeki soğukkanlı ve kendi içerisinde planlı gibi görülen HDP siyaseti özellikle sokağa çağrı yaparak sebep olduğu 6-7 Ekim hadiseleri sonrasında bu öfke siyasetini daha da ileriye taşıdı. Bu aynı zamanda şu demekti: “Biz aklı, mantığı dolayısıyla da parti içerisindeki siyasi iktidarımızı öfkeye esir ediyoruz...”
Evet, HDP ya öfkesine yenilmiştir ya da bilinçli olarak kendisini bu yöne iten başka öfkelerin yörüngesine girmiştir. Sebep her ne olursa olsun sonuç yine aynı noktaya çıkmıştır.
Bütün varlığını ortaya koyarak kendi siyasetinde iktidar kalabilmeyi başarabilseydi hiç kuşkusuz bugün çok farklı şeyleri konuşuyor olacaktık.
Ne yazık ki bugün ortaya çıkan tabloda girdikleri bu yoldan dönmeyi ve siyaseten kaybedilenleri yeniden telefi etmeyi düşünebilmekten de çok uzaklar. Sanki çıkmaz bir yolu tercih etmiş gibiler.
“Kör” bir siyasetle hatta kendi iradelerini başkalarına emanet ettikleri bir yol içerisinde nereye ilerlediklerinden “emin” olmadıklarını da bence en iyi kendileri biliyorlar…HDP, bir gün öyle bir gün böyle kabilinden açıklamalarıyla da bu savrulma halini daha net bir şekilde ortaya koyuyor.
Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir devlet ya da demokrasi şu talebe evet deme noktasında değildir: “Pardon, izniniz olursa biz bir devlet kuracaktık da…” Bu hiçbir devlet için “ileri demokrasi” kabilinden değerlendirilecek ve hoş görülecek bir hak olamaz. “Carte blanche” yani sınırsız bir yetki de hiçbir demokraside söz konusu değildir. Üstelik kimliklerin doğru tanımlanabilmesi için de sınırlamalar gereklidir. Sınırsızlıkların olduğu yerlerde hiçbir tanımlama yapılamaz, kimlikler tayin edilemez…
Bu izahı kabil olamayacak taleplere olumlu cevap alamayanların, mâ-dûn siyaseti izlemeleri, kendileri “zîr” yani alt sınıf olarak görmeleri de doğru değildir.
Üstelik bunu yaparken kendi devletine karşı dünyanın her yerinden işbirlikçileri de yanlarına olarak hareket etmeleri, yapılanların ve talep edilenlerin boyutlarını çok daha farklı noktaya taşımaktadır.
Tüm bu çabalara rağmen Allah’ın da inayetiyle bu topraklardaki kardeşliği bozamayacaklar.
Üstelik bütün akademik hayatını medeniyetlerin bir arada yaşaması çabasına ayırmış, tarihsel hafızaya da bu meyanda hâkim bir Başbakanımız varken, bahsettiğim HDP ve ona bağlantılı diğer yapıların zihniyetleri bu topraklarda bir “bölen” olamayacak...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.