Çapını bilmeyen yorum ve usulsüz tartışma...

A -
A +
Adorno'nun hatırlattıkları üzerinden bakarak şunu ifade etmek istiyorum. Dünyanın, insanı ve onun hayatını hiçe sayan bugünkü görüntüsünü bir an olsun aradan kaldırarak hayata bakamazsak, bizi huzura erdirecek o hakikate de korkarım ki ulaşamayız...
Hakikate ulaşmanın bir başka engeli de toplum içerisinde yaşayan ve olaylara derinlemesine bakabilme kabiliyetinden yoksun bireyin, sürekli olarak taklitte kalma eğilimidir.
Sorgulamadan yaşamak, Allah’ın insanı “eşref-i mahlûk” olarak yaratmasının biricik sebebi olan düşünme kabiliyetini aradan çıkarmakla ilgili. İnsan, elbette Rabbinin çağrısına kulak vererek “oku” emrine uymalı ve yine bu toprakların manevi iklimini şekillendiren önemli isimlerden biri olan Mevlana’nın Mesnevi-i şerife başlarken dediği “dinle” nasihatine de sonuna kadar itibar etmelidir. Sonra da okuyup, dinleyip, gözlemleyip biriktirdiği bilgiyi içselleştirerek, kendi zihinsel potasında şahsına münhasır bir yorum hâline getirebilmelidir. “Düşünen beyin saldırganlaşamaz” diyen o düşünce sahibi de kanaatini bu düşünce zemininden alır.      
Şimdilerde "şey’leşen bir toplum bilincinin ürettiği kültürle yetişen ‘ruhunu yitirmiş madde’ye ve çıkara ait olanlarla kuşatılmış bireyin bizzat kendisi, sanırım geçmişte kaldı” dedirtecek cinsten çokça şahsiyetle bir arada yaşamak ise düşünen için çok önemli bir imtihan hâline geldi.
Düşünceleriyle içine kapanan insan ise kendi çapını bilmediği gibi karşısındakinin durumunu da anlamaktan aciz pek çok yorumcunun cahil, usulsüz, âdabsız, erkânsız saldırısı altında. Yazarının ya da konuşanının, Kontekstinden kopartılmış, tek başına kaldıklarında müellifin asla altına imza atmayacağı hâle sokulmuş kelime ya da cümleleri pek çok ilim ve siyaset adamının sancıyan yanı hâlini aldı. Bu minvalde hareket eden çapsızlık ve cehalet "Toplum taklittir" diyen Tarde'yi destekler bir hayatı benimsemiş gibi görünüyor... Çünkü "Düşünen insan saldırgan olamaz..." diyen düşünürlerin yansıması bu zeminde oldukça zayıf...
Yine bu minvalde insanın kendisine sorması gereken temel soru şu bence... "olandan olmak" diyerek Haidegger'in yolundan mı gideceğiz; yoksa "olandan olmamak" diyen Adorno'nun yolundan mı?
Elbette toplum içerisinde kuşatılmış ve kendisi olmaktan uzaklaşmış her birey gibi, ilim adamı da kuşatılmıştır; inandığı gibi yaşamasının ve konuşmasının etrafı pek çok engelle çevrilmiş durumdadır…
Söylenen söz ve yazılan her cümle, az ya da çok hayatta kalma, sevdiklerini koruma veya üzmeme, kariyer yapma gibi pek çok hesabı ve endişeyi içinde barındırır… Bu vesilelerle düşünceler yeterince “hür” değildir işte…
Gerçek anlamda “hür” cümleler ise vazgeçebilen, ondan da öte “hiç”leşebilenlere aittir.  Onların üzerini ise hiçbir cehalet ve körlük örtemez. Sebebi ise kendi hürriyetleri ve onurları kadar, başkalarının onur ve hürriyetine de saygı duymalarıyla ilgilidir; onlar, gerçek hürriyetlerinin kaynağı ve garantisini de buradan alırlar. Bu kaynağın kaynağı da nihayetinde, o saygıyı emreden Rabbine dayanır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.