Belirgin belirsizlikler ve küreselleşme...

A -
A +

Tarihsel süreçte insanlar, ait olduklarının çökmesiyle ya da yeninin cazibesine kapılarak farklı sistemlere tabi olmuşlardır.

Özellikle imparatorlukların çökmesi sonrasında ortaya çıkan ulusların ya da imparatorlukların çökmesinin sebebi olan uluslar çok daha belirginleşen ve dünya siyaset arenasında âdeta bir domino tesiriyle ve bir moda esintisini andıran hayranlık duygularının rüzgârını da yanına katarak hızla yayılan bazı siyasal düşünce hareketleri yaşandı; komünizm, liberalizm, kapitalizm vs…

Paranın ülke sınırlarını aşan bir seyirde hızla ilerlemesi ve elbette mideleri sadece kendi coğrafyalarının ürettiği ile doymaktan çokça uzaklaşmış, bu sebeple başkalarının elindekine göz dikmiş, kasaları zengin ama vicdan fakiri birçok ülke, gelinen noktanın eseri olarak arz-ı endam etti/ediyor.

Sömürerek güç elde eden, güç elde ettikçe daha fazla sömüren bu oburlar kendi lehlerine bütün sınırları “belirgin bir şekilde belirsiz” hâle getirdiler. Bugün de sınırlarına hatta onun da ötesinde şehrine, köyüne, ailesine saygı duymadıkları insanlardan, kendi sınırlarına saygı bekliyorlar.

Aslında yaptıklarının farkında olanlar sadece saygı beklemekle de kalmayıp; “Acaba zulmümüz bize döner mi?” korkusuyla sınırlarını dikenli tellerle kapatıp tehlikeden kurtulduk sanıyorlar.

“Yeni dünya düzeni” diyerek ortaya çıkanlar Ken Jowitt’in ifadesiyle “Yeni bir dünya düzensizliği” meydana getirdiler. Bauman’ın ifadesiyle “insanlık atığı” bir sürü maddi ve manevi çöp yığını oluşturan bu savurgan ve vahşi, kapitale dayalı seküler zihniyet, insanlık açısından “SOS” veriyor.

Bu zeminde insanlık ve onu onurla yaşatacak olan tüm kıymet-i harbiyesi olan değer ve kurumlar daha ne kadar can çekişmeye devam edecek. Bu paradigmal kırılma ne zaman yeni bir huzur evresine eklemlenerek, kasılma dönemini sonlandırıp yeniden gelişme ve genişleme evresini başlatacak.

Uzun zamanın tarihi için hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayan bu kırılma anının, bir insan hayatında oldukça büyük bir yer tayin edeceği, hatta belki onun da üzerine çıkacağı gerçeği de yanı başımızda dururken, belki de feda-i nesil olarak geleceğimizi kurtarmak adına yılmayı da asla aklımıza getirmemeliyiz.

Evet, biz ahlakın, adaletin, vicdanın, hoşgörünün, emniyetin, insanın, ailenin, bebeğin, gencin, yaşlının hatta hayvanın ve bilcümle yaratılmışın; “Yaradandan ötürü hoş görüldüğü” İslâm’ın kardeş anlayışıyla zirveye tekrardan tırmanışını göremeyecek olsak da, evlatlarımıza ve gelecek nesillerimize karşı bu vebali taşıdığımızı asla bir kenara bırakamayız. Bütün mücadele azmimizin kaynağı da işte bu vebaldir. Eğer tarihte de bu türden “vakti zevale denk gelenler” pes etselerdi, ne Selçuklu ne Osmanlı ne de Cumhuriyet olabilirdi.

Ülkemizde maddi inkişafın hızla mesafe aldığı bu dönemde, ilim ve kültür inkişafımızın da aynı oranda hız kazanması çok önemlidir. Bu durum, bizim İslâm coğrafyasına ait sorumluluklarımızın gereği için de önemlidir.

Bugün daha sıkı ilişkilerle birlikte olmamız gerekirken zulüm ve zorbalıkla sindirilmiş, zayıflamış, zihinleri bulandırılmış, teröre düçar olmuş, hakîkatleri bulandırılmış kardeşlerimizi de uyandırmak zorundayız.

Bulundukları hâlin farkında olarak davranmak ve öfkelenmeden aklımızla hareket etmek zorundayız. Zira vazifemiz bulanmış o zihne kapılmak değil, onu yeniden berraklaştırmaktır; yolunu kaybetmemişlerin kaybetmiş gibi görünenlere karşı sorumluluğu olarak...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.